Marangozun Köpeği Kaştanka. Anton Çehov, Çev.: İlknur Özdemir, Res.: Ruben Vartzigulyants, Can Yayınları, 2001, 84 sayfa.
Bir Kedinin Anıları. Hidayet Karakuş, Res.: Cavit Yaren, Bilgi Yayınları, 2001, 74 sayfa.
Çocuklara yönelik kitapların çoğu hayvanları konu alır. Hatta çocuklar için yazılmasa da, konusu hayvan olduğu için (Jack London ‘Vahşetin Çağrısı’ gibi) daha çok çocukların sahiplendiği kitaplar da vardır.
Neden çocuklar konusu veya kahramanları hayvan olan kitapları daha çok sevmekte, yazarlar da anlatmak istediklerini hayvan karakterler kullanarak anlatmayı yeğlemektedirler. Öncelikle, bu yeğlemenin birçok örneği bulunmakla birlikte genellikle iki anayol izlenmiştir. Bunlardan en çok bilineni ve izleneni hayvan karakterlerin hayvansı özelliklerini neredeyse tümden yitirerek yalnızca insanları sembolize eder halde kullanılmalarıdır. Aesop ve La Fontaine fabllerinde de böyledir. Karga da Tilki de bu fabllerde insansı özelliklerin simgeleri olarak kullanılırlar.
İkinci tarz ise doğrudan hayvanı kahraman olarak almak ve onu simge olarak kullanmaksızın anlatmaktır. ‘Vahşetin Çağrısı’ndaki kurdun serüvenini okurken onu bir insanın simgesi olarak, yani yalnızca bir araç olarak algılamayız; bize anlatılan bizzat kurdun kendi yaşamıdır. Bu iki tarzın hangi tarafında yer alırsa alsın, çocukların konusu veya karakterleri hayvan olan kitapları daha çok ilgi göstermesini tek bir nedene bağlayamayız. Yetişkinlerin cüsse, bilgi, akıl, ustalık, güç gibi avantajları karşısında ezilen çocuğun birçok kez kendisinden korunma ve anlayış bekleyen hayvanlara sempati duyması anlaşılabilir.
Hayvanların bir başka özellikleri daha vardır ki, bu özellik onları özellikle küçük çocuklarla aynı kampta birleştirir. O da hayvanların içgüdülerine göre davranmalarıdır. Bir yetişkin, yemeğe yarım saat kala, masanın üzerinde gördüğü bir pastayı iştahını kapatacağını düşünerek yemeyebilir, ama çocuk kendini frenlemez. İşte hayvanlarla çocuklar arasındaki bu, içgüdüsüne göre davranma ortaklığı, kahramanları hayvanlar olan çocuk kitaplarını çocukların daha kendilerine yakın bulmalarını sağlar.
Çehov, ‘Kaştanka’da sahibini kaybedip bir süre bir sirkte çalıştıktan sonra yeniden evine dönen bir köpeği anlatıyor. Yer yer dönemin sosyal özelliklerine değinse de, Kaştanka bir insanı simgelemenin bir aracı değil, köpeğin kendisi ve okurundan o köpeğe bakıp insanları düşünmesi talep edilmiyor.
Karakuş, ‘Bir Kedinin Anıları’nda da aslında sevimli bir kedi yavrusunu bir simge olarak kullanmıyor. Tersine, bir kedi yavrusunun tüm sevimliliğini algılıyoruz ve biz de onun evine dönmesinden mutlu oluyoruz ama yazarın seçtiği başka bir yol var: Kedinin (birinci şahıs olarak anlatılıyor) toplumla, insanlarla ilgili, yaptığı akıllı uslu yorum ve saptamalar her fırsatta yolunuzu kesiyor. Kitabı bitirdiğinizde, bir yavru kedinin yaşadığı serüveninin heyecanından çok, öğretmeninizle kent içinde küçük bir tur atmış gibi hissediyorsunuz kendinizi. Şakacı ve bazen de alaycı bir öğretmen bu. Kurgusu ve diliyle çocukların zevkle okuyacağı bu kitapta kedi işte bu öğretmeni de bir sokak arasında ekip yalnız dolaşsaydı belki daha iyi olurdu. Yazar kendisi de bu öğretmenden sıkılmış olmalı ki bir yerde şunu söylüyor:
“Yine sözün ucu kaçtı…”