Masal Labirent. Türkiye Zekâ Oyunları Kulübü, Söz Yayın, 2002, 62 sayfa.
Çocuklar İçin Zekâ Oyunları – 2, Türkiye Zekâ Oyunları Kulübü, Söz Yayın, 2002, 108 sayfa.
Dört yaşında kız çocuğu. Babası çağırıp yanına oturtuyor. Evde konuklar var. Baba elindeki kitabı açıp sayfayı çocuğuna gösterip soruyor: “Bunların hangisi yuvarlak kızım?”
Kitap ‘Çocuklara IQ testleri’ türünden adlı olan bir kitap. Baba kızının çok zeki olduğuna inanıyor ve bunu da konuklarına göstermek istiyor: “Bakın benim kızım ne kadar zeki… Tanrı’m bu ne zekâ?” Kız babasının sorularına karşılık bir iki geveliyor, yerinde duramıyor. Gidip konukların çocuğuyla oyun oynamak istiyor çünkü. O ne zekâ biliyor, ne IQ, ne not, ne de ders.
Zekâ tutkusu bizde nasıl ve neden başladı, eğitim sistemiyle bağlantılı olarak sorgulamak gerekir, ancak olan biten bu haliyle yetişkinleri bazen çok komik durumlara düşürebiliyor. ‘Müstehaktır!’ denilebilir tabii, ama işin birçok kez çocuklara zarar verme noktasına gelmiş olduğunu unutmayalım. Bu tür anne babaların ortalamasına bakıyorsunuz, kendi hayatlarını hiç de zekice kurmuş değiller. Gerek kendileriyle, gerekse çocuklarıyla ilgili kararları zekice değil. Ama çocukları nedense birer dahi. Çok duymuşsunuzdur: ‘Ay vallahi çok zeki ama hiç çalışmıyor!’ Eh, bir çocuğu ders çalışmaktan soğutmanın bundan daha verimli bir yolu olamaz herhalde. Benim zekâm övülüyorsa neden çalışayım ki? Ya üzerinde çok fazla düşünmeksizin benimseyiverdiğimiz kolaycılıklar: Ezbersiz eğitim!.. İlk anda hoş geliyor, “Ey arkadaşlar, abartmayın, öğrenmede ezberin de bir işlevi vardır,’ demek de gerekmez mi?
Bilgi kaynakları zengin
Toplum olarak bilgili ve tahsilli olmayı sözde hep yücelttik, ama nasıl olduysa artık zeki olmak daha gözde. İnsan bu kadar çok zeki arasında şunu demek istiyor: Bu kadar zeki olduk da ne oldu, haydi şimdi de biraz aptal olalım!
Yani aptal mı olalım? Hayır, zekâ kavramına da zekice yaklaşalım. Keşke hepimiz gerçekten zeki olsak, ama bunun için önce kendi durum saptamamızı doğru yapalım. Bugünün çocukları bizim kendi zamanımızdaki çocuklardan farklı. Onlar için olağan olan birçok şey bizim için bilimkurguydu. Bugünün çocuklarına yönelmiş bilgi kaynakları daha çok ve daha zengin. Türkiye’nin eğitimde aldığı yolu küçümsememek gerekir. Hatta, bütün bu verilerle bugünkü çocukların daha zeki oldukları da söylenebilir ama çocuk şaşırtıcı bir soru sorduğunda, ya da atak bir yanıt verdiğinde hemen gözlerimizin bir dahiye bakıyormuş gibi parlamasının ardında bazen sağlıksız yetişkin beklentilerimiz de rol oynayabiliyor ki bu da (biraz megalomanik bir yanı olan bu rol, yani, ‘çocuğum çok zeki, demek ki ben de öyleyim’) çocuk için her zaman iyi olmuyor. zekâ ve zekâyı geliştirmenin yöntemleri de piyasaya kurban edilmeyecek kadar önemli. Oysa, çocuğun paylaşmayı öğrenmesi, yardımlaşmayı, dayanışmayı öğrenmesi, hayvanları, doğayı benimsemesi, çevresinde olup bitenlere duyarlı olması, katılımcı olması, başarıyı başkalarını ezme üstüne kurmaması, önyargısız olması, vb kavramlardan çok, bugün okul öncesi eğitim ürünleri pazarlamacılarının en sevdiği etiket: ‘zekâ geliştirici!’ etiketidir. (Benim daha iyi bir önerim var.) Kitapların üzerine şunu yazın, bakın ne kadar çok satacaksınız: ‘Bu kitap yalnızca zeki anne babaların çocukları içindir!’)
Ülkemizde zekâyı ve zekâ geliştirmeyi ciddi bir uğraş edinen ve bu alanda yıllardır özenle çalışan bir kişi ve bir yayınevi var. Kendisi de bir pedagog olan Nevzat Erkmen’in Söz Yayın adlı kuruluşu hem zekâ Olimpiyatları şampiyonaları düzenliyor, hem de zekâ ve dil gelişimi için son derece özenli yayınlar yapıyor.
‘Masal Labirent’ adlı kitapta bildiğimiz labirent sayfaları var ama bunun farkı şu ki her sayfada kaleminizin ucuyla doğru yolu bulmaya çalışırken aslında bir masal kahramanına da yardım etmiş oluyorsunuz. Tabii, bunun için de sol sayfada masalın metni de verilmiş. Yani, Erkmen diyor ki: Masal okumadan zeki olmak yok! İşte bu çok zekice…