Tuğcu, Gözyaşlarım ve Annelerim…

Kapağında Tommiks’in kötü adam tiplemelerinden biri… Hani şöyle çenesi hafif yamuk. Sanırdım ki yumruk yemekten yamulur Tommiks’teki Teksas’taki kötü adamların çenesi. Kötüler ya, herhalde sürekli dayak yiyor olmalılar. Kötülerin her zaman dayak yemediklerini öğrenmem zaman aldı. Ama ne olursa olsun, kötüyü iyiden ayırt etmemde o şematik tiplemeli çizgi-romanların yararını gözardı edemem. Siyahla beyaz gibi net olarak birbirinden ayrılmış alanların arasındaki griyi algılamak için galiba öncelikle siyahı ve beyazı ayırt etmek gerekiyordu. Ne Tommiks’te ne de Teksas’ta herhangi bir kötünün pişmanlık duyarak iyi olduğu ya da yeni bir anda kötü olduğu bir durum vardır. Yalnızca arada iyi kılığına girmiş kötüler vardır ki bunlar rolleri sona erince yine gerçek yüzleri ile “kodesi boylarlar.”

İyiyle kötüyü bir siyah beyaz keskinliğinde algılamamı kolaylaştıran ikinci etken de bir çocuk romanı yazarı oldu: Kemalettin Tuğcu. Okuduğum ilk kitabının (Yer Altında Bir Şehir) kapağında işte yukarıda sözünü ettiğim kötü adamlardan biri vardı. Eliyle iki çocuktan birinin kolunu tutmuş, öteki çocuk az geride. Konunun ayrıntılarını hatırlamıyorum bile ama bildiğim girişi çıkışı yasak bir yeraltı şehrinden kaçışı anlattığı. Okurken büyük bir heyecan duyduğunu hatırlıyorum. Zaman zaman da ağlamış olmalıyım. Tuğcu’nun daha sonra okuduğum kitaplarında da beni ağlatacak bir veya birkaç şey mutlaka olurdu.
Ve bir gün Tuğcu’nun kitaplarını birbiri ardına ve birkaç kez devirirken onun özellikle üvey annelerin eziyetleriyle hırpalanan öksüz yavrularının acı kaderlerine gözyaşı dökerken ve dolayısıyla “üvey anne” kavramı ile “eziyet” kavramının aynı anlama geldiğini Tuğcu’dan bellemişken, kendi annemin üvey olduğunu öğreniverdim! Dünyalarım başıma yıkıldı. Artık ben de “öksüz bir zavallı çocuktum!” Artık her kafam kızdığında anneme “Zaten sen de üvey annesin!” deme hakkını kendimde görüyordum. Annelerin de iyi olabileceğini Tuğcu bana öğretememişti sanıyorum; neyse ki hayat öğretti.

Peki, Tuğcu’yu okumuş olmaktan dolayı pişman mıyım? Hayır; o yaşadığım sıkıntı doğaldı ve geçiciydi. Tuğcu’nun bana döktürdüğü gözyaşlarının boşa akıp akmadığını merak ederim hep. Bunu nasıl anlayabilirim ki? Hayatımı yeni baştan ve “Tuğcu’suz” yaşamam gerekir bunun için. Tuğcu’yu çok ağlattığı için eleştirenler de oldu. Üstelik zaman zaman onu da, 400’ü aşkın kitabını da yok sayacak kadar arttı bu eleştirilerin dozu. Edebi niteliğinin yüksek olmaması, tiplemelerindeki yüzeysellik ve şematizm onun suçu değildi ki… O edebiyat yapma kaygısı içinde değildi; hayatını yazıyordu.

Kemalettin Tuğcu çocuk edebiyatımızın önemli kilometre taşlarından biridir.

“Tuğcu, Gözyaşlarım ve Annelerim” Cumhuriyet Kitap 18 Kasım 1993; 9.