Ted Hughes’dan şiirler…

Demir Adam / Demir Kadın. Ted Hughes, Res.: Andrew Davidson, Çev.: Güven Turan, Yapı Kredi Yayınları, 2001, 155 sayfa.

İlk kez 1968’de yayımlanmış olan ‘Demir Adam‘da, tam da ünlü 68 kuşağını döneminin derin parmak izini, hem de bir tokat olarak suratınızda hissetmek isterseniz işte size demir gibi bir kitap. Öncelikle, kitaplığınızda bulundurmaktan gurur duyacağınız nitelikte lüks bir baskı ve cilt, ki bu ancak kar etmeyeceğini bile bile yayımlayacak güçte bir yayınevinin harcı olabilirdi. Özellikle bu tür kitaplar için iyi ki Yapı Kredi Yayınları var.

Kitap bir şair elinden çıkma, ama şairane bir metinle karşı karşıya olduğumuzu söyleyemeyiz. Demir Adam‘ın ve (kitabı tersten okuduğumuzda) Demir Kadın‘ın oldukça sert serüvenleri şairane değil, şiirsel bir güzelliğe sahip olan doğamızı nasıl tahrip ettiğimizi, neredeyse küfür ederek suratımıza çarpan çelik gibi bir metin.

Her iki tip de metalden yapılmış, hurda metallerle beslenen, nereden geldiği bilinmeyen yaratıklar. Ama insanlarla uzlaşmak gerektiğinde son derece uysal olabilen ve yok olan doğa, doğadaki canlılar için (metal) yüreklerinde acı duyabilen yaratıklar.

Hippi kuşağının iyi ve kötü simgeleriydi çiçek ve makine. Karikatürler, posterler tanklara karşı çiçek atan sevimli derbeder tiplemelerle çizilirdi. Fabrikanın, gelişen endüstrinin doğayı ve dolayısıyla da insanların mutluluğunu yok edeceği söylemi ağırlıktaydı. Şarkılar, şiirler, öyküler, filmler hep bunu söylerdi. 80’li yılların sonunda ‘Çevre’ konusu net bir biçimde adı konularak gündemimize girdi. Girmesiyle de, özellikle çocuk edebiyatından bir türlü çıkmak bilmedi ve birçok yeteneksiz çocuk yazarı için hazırlop malzeme oldu. Yerlere tükürmeyen, çöpleri sokaklara atmayan, yüksek sesle şarkı söylemeyen (gürültü kirliliği!) ukala çocuk tiplemeleri yalnızca öykü kitaplarını değil, televizyonlardaki çocuk programlarını da istila etti. Biraz çevre bilinci uyandıracağız derken, birbirinin benzeri çocuk kitapları herkesi (ve tabii önce çocukları) öyle bıktırdı ki, yalnızca kitaplardan soğumakla kalmadık, edebiyatta “Yerlere çöp atmayın!” demek dışında da mesajlar olabileceğini, (örneğin, sevdiğimiz insana bir papatya kopartıp vermenin çevreye zarar vermek değil, hoş bir duygu olabileceğini) hepimiz unuttuk.

Hughes, bu kitabında tabii ki bugün için fazlaca kullanılmış klişeleri kullanıyor, ama kitabı okuduğunuzda ‘1984‘ü de, ‘Metropolis’i de hatırlatan, zengin bir metinle karşılaşıyorsunuz. Çevre gibi bol malzemeli bir konuda bile yazmanın öyle ‘beleş’ bir iş olmadığını gösteren çok iyi bir örnek.