İzlenme rekorları kırdığı söylenen ‘Çocuklar Duymasın’ adlı dizi üzerinden tüm çocukların diline dolanan ‘light erkek / taşfırın erkeği’ kavramı bizim çocukluğumuzda ‘kılıbık erkek / kazak erkek’ olarak bilinirdi. Yani bir bakıma aynı şeyin farklı isimlerle paralel karşılığı, ama bu paralelliğin tuhaf olan yanı, özünde aynı şeyin ‘modernize’ hali olmakla birlikte, bu dizinin ve dolayısıyla bu kavramların hitap ettiği kesimin artık farklı olması. Gerek İsmail Dümbüllü’nün ‘temsil’lerinde, gerekse Vahi Öz’ün (Horoz Nuri) filmlerinde işlenen bu iki karşıt tiplemenin ana hedef kitlesi anne babalarımızdı ve biz çocuklar için mahalle aralarında birbirlerine ‘kılıbık’ demek, ya da ‘kazak’ olmakla övünmek söz konusu değildi. Yani, bu diziyle birlikte bir bakıma o zaman ki kılıbıklık ‘light’laşıp çocuklara inmiş oldu. Şimdi, beş-altı yaşlarından itibaren bütün çocuklar ‘taşfırın erkeği’ oldu, sevmedikleri arkadaşları da ‘light erkek’.
‘Light’lık hiçbir çocuk tarafından kabul edilemeyecek bir şey. Sokakta hiç tanımadığınız bir çoçuğa söyleyin, hemen tepki alırsınız. Elini acıtan oyuncağa, ya da sık kesildiği için kızdığı elektriklere ve mahallenin bütün kızlarına oğlumun ‘light’ diyerek küfür ediyor olması bir yana, bir de işin eğitimle ilgili bir yanı da var. Eğitim deyince, çocuk eğitimi anlaşılmasın, benim eğitimim.
Oğlum beni şu sözlerle eğitmeye çalışıyor: ‘Taşfırın erkeği özür dilemez’, ‘Taşfırın erkeği pişman olmaz’, ‘Taşfırın erkeği centilmen değildir, kabadır’, ‘Evi taşfırın erkeği yönetir’ (Kulağa hoş geliyor).
Çok eğlenceli ve başarılı olan bu dizinin her bir bölümü 6-7 kez gösterildiği için diyalogların hemen hemen tümü çocukların ezberinde. Dolayısıyla zaman zaman ne demek olduğunu bilmeseler de çocuklar özellikle Haluk’un sözlerini yıllarca unutmamacasına ezberlemiş durumda.
Çocukları yakalayan metinler
Çocuklar için yazan herkesin, aslında çocukları değil, yetişkinleri hedefleyerek yazılmış ve oynanmış olan bu dizinin çocuklar nezdinde gördüğü yoğun ilginin nedenlerini mutlaka sorgulaması gerekiyor. Kıskançlığın, kabalığın, hödüklüğün neredeyse grotesk bir modeli olmaya aday Haluk’un, sevimli ve dilbaz Havuç’tan bile daha çok sevilmesinin (çocuklar tarafından) arkasındaki nedenler nelerdir? Çocuk öykü ve romanlarında ‘çocuk kahraman’ tiplemesi oluştururken Havuç bize ne gibi ipuçları verir? Dizinin ‘hatasız’ tipi Meltem’in Haluk üzerinde kurduğu ‘düzeltmeci’ hegemonya Haluk’u ‘bir türlü yetişkinlerin istediği gibi olamayan çocuk’ konumuna iterken, acaba Havuç’un bizleri güldüren büyüksü lafları onu çocuklardan uzaklaştırmakta mıdır? Buradan yola çıkarak, öykü ve romanlarımızdaki ideal, çokbilmiş, kusursuz çocuk tiplemelerimizin çocuk okurlarda bir özdeşleştirme oluşturamamış olması, hatta çocukları okumaktan soğutmuş olması üzerinde, bu canlı örneğin de katkılarıyla, bir kez daha düşünebilir miyiz? Çocukların akıllı ve büyüksü Havuç yerine, çocuksu ve ‘kusurlu’ Haluk tiplemesini sevmeleri ve onun sözleriyle tavırlarını benimsemeleri, biz çocuklar için yazanlara bir ipucu olabilir mi? Acaba ‘doğrucu’ Meltem çocuklarca ne kadar benimsenmektedir? Bu ve buna benzer öteki sorulabilecek soruların ışığında, acaba çocuklar için yazılmamış olan bu dizi bunca yoğun ilgiyle karşılanıyorken, yıllardır çocuklar için yazmaya çalışan bizlerin yazdıkları niçin bu tür bir ilgiye mazhar olmamıştır? Bu dizinin yazarının büyük bir başarıyla yakaladığı şey nedir ve bu şeyi niçin çocuklar için yazanlar bugüne dek yakalayamamışlardır?
Şurası muhakkak ki, çocuk yayımcılığımızın tabii ki işletmecilik anlamında sorunları var, ama her şeyden önce hedef kitlesine ulaşan ve onları ‘yakalayan’ metinler yazmak da bu işin başlangıç noktası. Zaten zor olan da bu.