Pembe Bağcık: Ana-Baba ve Okul Öncesi Çocuk Sorunları Dergisi (1988) Özel Sayı 8-9; 32-33.
Çocuk kitabı resimlemeleriyle ilgili söyleşilerde zaman zaman ilk anda ilginç gibi görülen bir fikir ileri sürülür: Çocuk kitaplarını çocuklara resimletmek! Bu belki de çocuğu çocuk yapan özellikler içinden yalnızca “şirin, sevimli olma” özelliğini seçip ayıran bir yaklaşımın ürünü. Evet, çocuklar sevimlidir. Zaten bir çok anne babaya göre, “sevimli olmasalar çekilecek dert değillerdir” ya. Çocukların sevimliliği onların korunmasızlığına karşı doğanın oluşturduğu bir zırh gibidir. Zaten bir başka doğa tuzağı olan aşkın ağına yakalanmış olan çift, üstelik bu son derece sevimli yaratıkla karşılaşınca başına gelenlere pişman olma gücünü asla kendinde bulamaz.
Evet, sevimlidir çocuk. Çocukların yaptıkları da sevimlidir çoğunlukla. Büyükler gibi olmaya çalışan çocuk büyükleri güldürür. İlkokulda çocukların gazete çıkarması, müsamerede bıyığa boyanıp seslerini kalınlaştırarak Mehmetçik rolüne çıkmaları anne-babalardan oluşan seyirciyi çok eğlendirir. Tiyatro değildir ki izledikleri, çocuklarıdır. En dramatik sahnede bile kahkaha atabilirler bu yüzden. Çok şirindirler çünkü.
İşte, çocuk kitaplarının çocuklara resimlettirilmesi fikri bu nedenle biraz “şirinlik” arayışı gibi geliyor bana. Oysa bu öneriye karşı ben de pekala karşı-öneriler getirebilir, örneğin çocuk ayakkabılarını da çocuklar üretmeli diyebilirim.. Aynı şekilde çocuk giysileri üreten imalathanelerde yalnızca çocuklar çalışmalı. Çocuk doktorları, çocuk psikologları hep çocuk olmalı. Çocuklar için oyuncak üreten mühendisler, işletmeciler, işçiler, çocuk parklarını düzenleyen belediye görevlileri, çocuk yuvası yöneticileri, çocuk mahkemelerinde görevli savcı, avukat, yargıç, ve müşabirler, de hep çocuklardan seçilmeli.
Olur mu? Gormander’in Çocuklar Yönetimde adlı bir kitabı var. Zamanında Arkadaş Kitaplar’dan çıkmıştı. Bir fantezi olarak ilginç gelebilir. Peki, çocuk resimleri ilginç değil midir? Asla böyle bir şey söyleyemiyorum. Çocuk resimleri arasında bazen öyle ilginç örnekler yakalayabilirsiniz ki, sizi bir Chagal, ya da Magritte gibi sarsar, büyüler. Olağandışı bazı durumlarda bu, o çocuğun gerçekten bir deha oluşudur. Yaşının çok üzerinde bir görsel algılama ve algıladıklarını yoğurma yeteneğine sahip olabilir çocuk. Ve yaşının çok üstünde bir bilinçle bunu kağıda döker. Burada “bilinçle” sözcüğünü özellikle vurguladım. Çünkü sanat öncelikle bilinç gerektirir. Hatta, sıradan bir bilincin ötesinde, ‘aşkın’ bur bilinçtir bu. Sanatçı daha fazla algılayan, algıladıklarından daha fazla etkilenen kişidir.
Çocuk resimleri ilginçtir. Çünkü çocuk çizerken hayal gücü sınırsız, ama bilgi dağarcığı ve el-beyin koordinasyonu sınırlı olduğu için “sürpriz” figürler elde eder. Sürprizler de şaşırtıcıdır tabii. Renkleri kullanırken sınırlamaları, ya da şu nesne mutlaka bu renk olmalı gibi kuralları yoktur, ama yine fırça ya da kalem kullanma deneyimsizliği nedeniyle boyarken sürprizler yaratır. Aklımdaki en ilginç örnek bir çocuk yuvasındaki çocuğun yaptığı resim hakkındaki yorumuydu. Resimde yağmur yağıyordu. Çocuk, yağmur damlalarını boyarken kağıdın dışına doğru uzanan mavi çizgiler yapmıştı.
Yorum şuydu: “Çok yağmurlar yağmış, yağmurlar boyaları ıslatmış. Boyalar sayfanın dışına akmış. Resimde anlatılanla, yani kurgusal olanlara kâğıt üzerinde boyanın oluşturduğu şu anki fiziksel gerçeği aynı düzlemde birleştiriveren bir yorumdu bu. Sayfanın dışına akan boyalar boyaları akıtan yağmurun kendisiydi. Hiç kuşkusuz bir sanattı bu. Ama bilinçle değil rastlantı ile elde edilmiş bir sanattı. Ne yani sanatta rastlantının hiç mi yeri yok- Tersine fırçasını tuvalin üzerine dokundurduğu andan itibaren ressam rastlantılardan oluşan bir serüveni yaşamaya başlar. Fırçanın üstübeçli bezi hafifçe eleştirterek oluşturacağı renk lekesinin tam biçimini o bile önceden yüzde yüz kestiremez. Bu anlamda ele alındığında, Leonardo’nun Mona Lisa’sında bile rastlantının belli bir yüzdesi rol oynamıştır. Ama Leonardo’nun boyayı kullanma tekniği, ışığı gölgeyi oluşturmadaki ustalığı rastlantı değildir. Kısacası Mona Lisa sürpriz değildi!
Bazı çocuk dergilerinde çocuklara ayrılan sayfalar vardır. Bu sayfalara çocuklar şiirlerini ve resimleri gönderirler. Kendi çocukluğumdan anımsadığım kadarıyla ben bu tür sayfaları hemen atlardım. Kendim de o dergiye şiir ya da resim gönderenler gibi şiir ve resimle ilgilenirdim belki ama yaşıtlarının ürünlerini görmek hiç keyiflendirmezdi beni. Çünkü ben de bir çocuktum ve büyüklerden ayrılan belirgin bir özelliğim vardı: Çocukları şirin bulmamak! Dergilerdeki sayfalarla sanırım o şiiri ya da resmi gönderen çocuk ve onun annesi babası dışında kimse ilgilenmiyordur. Çocuklar şirindirler ama sanat da hafife alınacak bir konu değildir. Sanatçı olacak çocuğu anlamak da yine başka bir sanat olmalı!