(Turkish Book Review, January-June 2008, No:2)
Yazıda değinilen kitaplar:
Gökyüzü Çiçekleri
Kar Altında Bir Kelebek
Bir Şemsiyem Olsa Kuşlardan
Aşk Olsun Çocuğum Aşk Olsun
Dünya Kardeş Sobe
Dünyaya Gülen Adam
“Kuşlar anlatır en eski masalları…” (1)
Sakarya’daki bir devlet ilkokuluna ulaşmam İstanbul’dan yaklaşık üç saatlik bir yoldu. Yapmam beklenen konuşmayı izlemek üzere okulun bir sınıfına doluşmuş ilkokul çocuklarının karşısında kendimi bulmadan önce bir yorgunluk kahvesi içme şansım olur diye umuyordum. Ama hayır, girdiğim okul doğru okul değildi. Benimki bu okulun tam karşısındaki başka bir okuldu. Bu okul da programa dahildi ama ziyaretçisi ben değildim. Bir başka yazardı. Kim olduğunu sormama fırsat kalmadan onu gördüm. Gülümsüyordu. Bu okulun çocuklarıyla konuşmasını bitirmişti ve bir başka okula gidiyordu. Biliyordum ki, bu gülümseme çocuklarla çevrili olduğu sürece asla tükenmeyecek bir gülümsemeydi. Zaten başka türlüsü düşünülemezdi; çocukların olmadığı bir ortamda soluk bile alamazdı.
Mustafa Ruhi Şirin’i yirmi yıldır tanıyordum. Nice yaptığı işler arasında en önemlisi kuşkusuz 1990 yılında çocuklara hizmet etmek amacıyla kurmuş olduğu Çocuk Vakfı’ydı. Bir sonraki okuluna yetişmek üzere onu uğurlayıp caddenin karşısındaki okula yönelirken kendimi kesinlikle daha az yorgun hissediyordum şimdi.
“Okuyan Şehir Sakarya” etkinliği iki yıldır Sakarya Valiliği himayesinde düzenlenen ve Çocuk Vakfı önderliğinde ve rehberliğinde yürütülen bir projeydi ve esas olarak işleri yürüten de işte şu az önce kucakladığım güler yüzlü insandı. Valiyi böyle okuma kampanyasını gerçekleştirmeye ikna eden, çocuk yazarlarıyla ve çizerleriyle tek tek görüşüp onları bu projeye dahil eden, kitaplarının satın alınıp çocuklara dağıtılması için mali kaynaklar bulmaya çabalayan, çocuk edebiyatı ve eğitimi üzerine paneller ve seminerler örgütleyen ve yazar/çizerlerin okul ziyaretlerinin planlamalarını yapan kişi oydu.
Bütün bunları niye yapıyordu? Son yıllarda karşılaştığı ciddi sağlık sorunlarına rağmen niçin bu kadar çok çalışıyordu?
“Sen doğunca
hayatın biricik ödevinin
çocuk olduğunu öğrettin bize” (2)
“Çocuk” onun kendine verdiği ömürlük bir ödev miydi?
“Çocuğa iyilik
çocuğu hazırlamak
Daha büyük
iyilikle yapacağı dünyaya” (3)
Demek ki buydu. Bu basit felsefe onun güdüsünü belli bir zihinsel düzlemde açıklıyordu. Fakat, onun çocuklara karşı olan zaaf düzeyindeki duyarlılığını, sadece çocuklar hakkında konuşurken bile gözyaşlarının akmaya her an amade oluşunu düşündüğümde bu sorunun cevaplarını duygusal düzlemde bulabilmek için şiirlerinden daha verimli bir kaynak bulamazdım tabii ki. En çok yararlandığım ve bana en çok ipucu veren kitabı Bir Şemsiyem Olsa Kuşlardan oldu. Bu kitabının daha çok manzum hikayeler içeren öteki kitapları arasında en “şiirsel” kitabı olduğunu düşünüyorum.
Bu kitaptaki ana temanın, yani “kuş”un bütün öteki kitaplarında da çok yaygın ve neredeyse simgesel bir kavram olduğu ilk anda göze çarpıyor.
“Kuş deyince neden
Kanatlanır kelimeler” (4)
Öteki kitaplarındaki ders veren ya da bilgelik sözleri söyleyen üslubun aksine
“Bilirsem
kendim olmayı
Daha kolay öğrenirim
balık tutmayı
ve şarkı söylemeyi” (5)
Bir Şemsiyem Olsa Kuşlardan’da daha metaforik ve ünlü şair Dağlarca’yı hatırlatan yalın bir söyleyiş var:
“Rüya görünce su
bulut olurmuş” (6)
E. E. Cummins’in ünlü ‘yağmurun elleri’ metaforunu (7) hatırlatan şu dizeler de öyle:
“Gök-anne
Masal anlat rüzgâra
Kuşlar konsun
Yağmurun ellerine” (8)
Şirin’in kitaplarında şu türden ‘bilgelik sözleri’ ve iyimserlik dolu bir yaklaşım şüphesiz var.
“Yeryüzünün acılarını uçurur
Nazlı kuşlar mutlu kuşlar
Koyar kalbimize sevinci
Gülen umutlu kuşlar” (9)
Ancak önümüze bir ideal bir dünya hayali koymaya çalışmıyor. Gerçek hayatında çocuklar için daha güzel bir dünya yaratmak için bütün gücüyle çalışsa da, şiirleri daha çok çoktan uzaklarda kalmış olan geçmiş için dökülen her biri ‘inci tanesi göz yaşları’ aslında. Masalları, masallarındaki hayali ülkeler, bulutlar, kuşlar, gökkuşağı, ağaçlar, yağmur, bahar, rüyalar, ninniler, melekler, şarkılar… Bütün bunlar onun şiirlerinde okul bahçesinde neşeyle oynayan çocuklar gibi gezip dolaşıyor. Şiirlerini inşa ederken kullandığı imgeler ve temalar her zaman somut bir biçime bürünmek sorunda değil; bu mümkün de değil zaten; sadece kâğıt üzerinde var edilebilen bir Escher diyagramı gibi. Hatta, Şirin bize ‘bir şey anlatmaya’ da çalışmıyor ki. Bizden tek istediği, çiçeklerle dolu bir bahçeye, gizli bir bahçeye, ‘yitirilmiş’ bir dünyaya, çocukluğa doğru onunla birlikte usul usul yürürken ona eşlik etmemiz. Gözyaşlarına aldırış etmeyin siz onun; çocukların seslerini duyduğu sürece mutludur.
———————
(1) Şirin, Mustafa Ruhi, Bir Şemsiyem Olsa Kuşlardan, 2. baskı Kök Yayıncılık, Ankara, 2007, s.
(2) Şirin, Mustafa Ruhi. Aşk Olsun Çocuğum Aşk Olsun!, 2. baskı Kök Yayıncılık, Ankara, 2006, s. 29.
(3) Ibid., s.46.
(4) Şirin, Mustafa Ruhi. Bir Şemsiyem Olsa Kuşlardan, 2. baskı Kök Yayıncılık, Ankara, 2007, s. 6.
(5) Şirin, Mustafa Ruhi. Aşk Olsun Çocuğum Aşk Olsun!, 2. baskı Kök Yayıncılık, Ankara, 2006, s. 37.
(6) Şirin, Mustafa Ruhi. Bir Şemsiyem Olsa Kuşlardan, 2. baskı Kök Yayıncılık, Ankara, 2007, s. 14.
(7) E. E. Cummins, ‘Nobody, not even the rain has such small hands’.
(8) Ibid., s. 14.
(9) Ibid., s. 22.