‘Ölüm’lü çocuk edebiyatı…

Masalların Gülü Dedem. Derya Edis. Res.: Serdar Çetin, Özgür Yayınları, 2002, 112 sayfa.

Özgür Yayınları’nın yeni dizisi ‘Kardeş Kitaplar’ın beş kitabının ikisi Gülten Karlı’nın ‘Göl Kıyısında’ ve ‘Yeni Bir Dünya’ adlarını taşıyor ve ilki fareler, ikincisi de bir tilkinin ağzından anlatılıyor. Hayvanların kişileştirildiği bu öykülerin, Karlı’nın çocuk dergilerinden bilip sevdiğim ve çocuk kahramanlarla kurgulamış olduğu öteki öykülerin biraz gerisinde olduğu dikkatimi çekti. Hele tilkinin ağzından, “… yıllardır sigortasız çalıştığımdan, emekli maaşım da yoktu…” türü yetişkinleri gıdıklamaya yönelik satırlar çocuk öyküsünün (ve Karlı’nın) içtenliğini de biraz tehdit ediyor.

Attila Damar’ın ‘Üç Kırmızı Böğürtlen’ adlı kitabında ise biri uzun dört öykü var ki, Tuğcu üslubunu özlemiş olduğumu fark etmeme neden oldu. ‘Üç Kırmızı Böğürtlen’de ilkokul çocuğu Kenan, sapanla kuş avlayabileceğini göstermek için anne kuşu öldürür. Sonra babasıyla birlikte yavru kuşları uçup gidene kadar beslerler. Ancak Kenan’ın bir iş gezisine giden babası tren kazasında ölür. (Amca haberi getirdiğinde tıpkı çocukluğumda Tuğcu okurken olduğu gibi gözlerim doldu.) Tabii hayat devam ediyordur ve bir gece rüyasında babasının kendisine böğürtlen verdiğini görür Kenan. Uyandığında pencereye gelen bir serçe de ona (babanın yolladığı bir mesaj olarak) böğürtlen bırakmıştır. Mistik ve duygulu.

Güç bir konu

‘Okul Yolunda’ öyküsünde Gülçin kedi yavrularına bakmak için cami avlusuna girdiğinde oraya bebeğini bırakan bir kadın görüp peşine düşer. Meğerse Gülçin de cami avlusunda bulunarak büyütülmüş bir çocuk değil miymiş? Yalvararak kadını geri çağırır. Kadın gözyaşlarıyla onu dinler.

“Karşı gelemedi kadın. El ele yürüyüp az ilerdeki çocuk parkının boş banklarından birine iliştiler. Bu defa Gülçin başını eğdi, mırıldandı: ‘Dokuz yıl önce ben de…’”

Ey okur, sohbet devam ediyor. Gülçin kendisiyle ilgili bu bilgiyi bir gün tesadüfen öğrendiğini, ama onu büyütenlerin gerçeği söylemek için büyümesini beklediklerini filan anlatıyor. İki sayfa boyunca ve öyle ayaküstü filan değil , parka giderek. Boş banklardan birine ilişiyorlar, yani öteki banklar dolu ve bütün bu sohbet sırasında bebecik cami avlusunda öylece bekliyor!..

Derya Edis’in ‘Uçan Serçe Nasıl Çizilir’ Adlı kitabının ilk öyküsü olan ‘Dersime Çalıştım’ fantezi ve şiirsellik çabasıyla biraz karışık olmuş. Gezegenleri öğrenmeye çalışan çocuk rüyasında uzaya çıkıp hepsini öğreniyor.

‘Benim Adım Cemre’de kahramanımız Cemre, zaman zaman ‘acaba bu çocuk geri mi’ dedirtse de, dedesinden ‘cemre düşmesi’ olayını öğreniyor.

‘Uçan Serçe Nasıl Çizilir’ kitabın, hatta bu dizinin en iyi öyküsü. Futbolculuk, aşçılık, şairlik, müzisyenlik gibi, yetenek gerektiren birçok şeyi düşündükten sonra Cemre bir kuşa uçmayı öğretebilmek için uçan kuş resmi çiziyor. Böylece, (her çocukta olması gerektiği gibi) yetenek, doğada kendiliğinden yetişen bir kır çiçeği gibi, ortaya çıkıyor. Bu basit, ama birçok anne babanın bilmediği özü Derya Edis zarif bir metinle anlatıvermiş.

‘Islığımı kim çaldı?’ öyküsünde Cemre çok çabalamanın er geç sonuç vereceğini, ‘Kabuğundan Bıkan Kaplumbağa’da ise kendi kabuğunun çok işe yarayabileceğini öğrenen kaplumbağa ile birlikte gözlüklü olmaktan rahatsız olmamayı öğreniyor.

‘Masalların Gülü Dedem’ adlı kitapta ise Edis, kısa bölümler halinde, Cemre’nin dedesinin ölümle sonuçlanan hastalık günlerini anlatıyor. Öncelikle söylemek gerekir ki, böyle güç bir konuyu bu kadar içten bir dille anlatmada son derece başarılı olan bir kitapla karşı karşıyayız. Ölüm temasıyla bir biçimde ilişkili olmuş her çocuğun bu kitabı okuması gerek.

Kardeş Kitaplar dizisine özenilmiş, ama resimleme ve düzenlemede sorunlar var. Örneğin “minik eliyle babasının elini tuttu” yazılı bir sayfanın yanındaki resimdeki çocuk neredeyse askerlik çağında bir delikanlı olarak çizilmiş. Fareler kanguru gibi. Kitapların tümünün girişinde ise bildik samimiyetsiz satırlar var: “Meb Talim ve Terbiye Kurulu’nun…” diye başlıyor, ama “yardımcı olması amacıyla hazırlanıp yayımlanmıştır,” diye bitiyor. Yani Talim Terbiye tavsiyesi varmış gibi bir izlenim, yani sonuna kadar okumazsanız öyle sanırsınız. Ne gerek varsa… Arka kapakta ise belki de gelmiş geçmiş en itici arka kapak yazısı: “… çoook okumalısınız çoook… Sizi seviyoruz, size güveniyoruz. Çünkü sizler ‘yarının büyükleri’siniz.”