Moden Keloğlan ‘Taşi’…

Taşi – Taşi ve Devler – Taşi ve Hayaletler – Taşi ve Cin. Anna Fienberg, Res.: Kim Gamble, Günışığı Kitaplığı, 2002, 64 sayfa.

Keloğlan’a pek içi ısınamayanlardanım. Bunu nedeni öncelikle Keloğlan tiplemesindeki, hem ‘doğuştan’ hem de birçok yazarın kendi işine geldiği gibi kullanmasından dolayı ‘sonradan’ edindiği tutarsızlıklar olmalı. Çünkü Keloğlan bir yandan dürüsttür, daha doğrusu saf köylüdür ve aptalı oynar, bir yandan da şeytana pabucunu ters giydirecek kadar kurnazdır. Hepsinin üstüne bir de malzeme olarak sık sık, ‘Keloğlan Ayda’, ‘Keloğlan Çevre Gönüllüsü’ filan gibi güncel amaçlarla kullanılıp ‘otantik’liğini yitirince ister istemez biraz sevimsizleşiyor tabii.

Yine de, sivri bir kukuletaya benzer saçıyla hayali kahraman Taşi’nin ilk dört kitaptaki maceralarını okuyunca ister istemez Keloğlan’ı anımsıyorsunuz. Eh, her iki kahramanın da belirgin fiziksel özelliklerinin (birinin kel, ötekinin de sivri saçlı olması gibi) öncelikle saçlarıyla ilgili olması çok da ilginç.

Cinler, periler, hayaletler, uçan halılar vb türü yine Keloğlan’da, daha da geniş olarak doğulu masallarda (özellikle Binbir Gece Masalları) yer alan öğelerin bolluğu da böyle bir çağrışımı güçlendiriyor. Ama şu değil: Yazar bizim Keloğlan’ları okudu da esinlenip Taşi’yi yazdı. Hayır. Masalsı öğelerin sahipliği yok. Bugün bir Kızılderili masalıyla Afrika masalını benzetebiliyor, bir Çizmeli Kedi’nin varyantını Anadolu’da bulabiliyorsunuz.

Anna Fienberg çocukluğu kitapla geçmiş bir yazar. Şöyle diyor: “Bizim için ‘yemekte ne var sorusu kadar geçerli olan en önemli soruydu, ‘sırada hangi kitap var?’ sorusu.”

Okumak ve yazmaktan ibaret olan bir çocukluğun (sekiz yaşında yazmaya başlamış) zenginleştirdiği bir hayal gücünün Taşi’yi de öteki kahramanlarını da yaratması doğal.

Taşi hayali bir kahraman, ama öyle ki yalnızca Cek değil, Cek’in annesinin ve babasının da katıldığı bir hayal bu. Bir oyun gibi, ama birlikte oynanan bir oyun; oyunların en güzeli.

İlk kitapta Taşi ağzından alevler kusan bir ejderhayı kandırıp ırmağa düşmesini sağlıyor. Bunu yaparkenki yöntemi aynen Keloğlan masallarındaki gibi: Hangi güç ya da cüssede olursa olsun düşman altedilebilir. Yeter ki biraz akıl ve kurnazlık olsun. İkinci kitaptaki devler de, üçüncü kitaptaki hayaletler de, dördüncü kitaptaki cin de benzer yöntemlerle alt ediliyor. Hepsinde ortak olan özellik, Taşi’nin en tehlikeli maceralara korkmadan atılması. Bu teknik, yazarın ustaca kullandığı bir ‘tampon tip’ tekniği. Taşi kitabın gerçek kahramanı olan Cek’in yarattığı ve aslında kendi yaşamak istediği serüvenleri yüklediği bir tip. Neden? Çünkü serüvenler tehlikeli! Cek, serüveni yaşıyor, ama Taşi üzerinden…

Taşi serisinin bütün bu özelliklerinin yanı sıra en dikkate değer özelliği ise resimleri. Kitapların her sayfasında son derece çarpıcı güzellikte siyah beyaz resimler var ki, Taşi dizisini sıradan çocuk kitapları olmanın ötesine taşıyor.