Kültür Bakanlığı’nın kitap yayımlaması bazen eleştirilir. Denir ki kendisi yayın yapmasın, yapanlara destek olsun. Bence ikisini de yapmalı. Öyle kitaplar vardır ki, satış güçleri yoktur, ama az sayıda okur için bile olsa basılmaları gerekir. İşte bu tür yayınları devlet gücüyle Bakanlığın yayımlaması iyi bir hizmettir. Ancak, bu iş çetindir. Çünkü her durumda eleştiri alacağından Bakanlık yetkilileri bu konularda kararları kurullara bırakır. Örneğin çocuk kitaplarının yayımlanma kararını bir çocuk kitapları kurulu verir. Ancak bu kurul bazen, başka türlü karşımıza gelme şansı olmayan kitapların basılmasını sağlayarak sanatçılara ciddi bir teşvik sağlamakla birlikte, bazen de kurul üyelerinin, (pek de basılması gerekli olmayan) kendi kitaplarını yayımladığı bir kapalı devreye dönüşür.
‘Mevlana’ ve ‘İnternet’ kavramlarını bir arada kullanmak ilk anda ilginç gelebilir, ama kitabı okuduğunuzda, bu kitabın basılma nedeninin yalnızca bu olduğunu, metnin amatörlüğünden hemen anlıyorsunuz. Amatör metinler için Mark Twain’in 1917’de yazdıklarını kendi çevirimle sunuyorum:
“Deneyimlerimden bilirim ki, gerçekçi değerlendirmeler için önünüze sürülse de amatör çalışmalar aslında hiç de o amaçla karşınıza gelmez. Asıl istedikleri övgüdür. Ve yine deneyimlerimden biliyorum ki, amatör çalışmaları övmek, eğer dürüst olacaksanız, genellikle imkansızdır.
“Bu sabah önüme gelen iki çalışma nedeniyle rahatsızım. Bunlar yabancıdan gelmiş olsaydı, çekinmeden geri verir ve onlara bir editör donanımına sahip olmadığımı, ancak kendi yazdıklarımla ilgili fikir beyan edebileceğimi söylerdim. Ama bu sabahkiler bir dosttan geliyor ve bu nedenle okumak zorundayım. Sonuç: Bunlar edebiyat değil. Evet, biraz et var, ama çiğ. Yani, usta bir aşçının eli değse, bu et nefis bir yemeğe dönüşebilir. Bu çalışmalardan biri gerçekten de edebiyat olmaya yaklaşmış, ama amatörce bir el öyle ölümcül bir sıklıkta müdahale etmiş ki, canına okumuş. Yazarın umudu ise, eğer benden olumlu bir karşılık alırsa yazısını bir dergiye götürmek.
“Aslında bu çocuksu cürette beni hayran bırakan bir şeyler var. Bu cüreti belki hiçbir alanda değil, ama edebiyatta görebilirsiniz. (…) Ehil olmayan elinin ve deneyimsiz çabalarının ürünlerini birbiri ardınca dergilere gönderir durur. (…)
“Eminim böyle bir şey bizimki dışında hiçbir meslekte yoktur. Ayakkabı tamir etmesini bilmeyen hiç kimse bir atölyeye ayakkabı tamircisi olarak başvurmaz, en cahil biri bile bunu yapmaz. Bunun gülünç olduğunu bilir. Bilir ki, en tartışma götürmez gerçeklerden biri de, her işin bir çıraklığının olduğudur; ister duvar ustası, ister matbaacı, ister veteriner, ister kasap. (…) “Bunun ne kadar garip ve tuhaf bir şey olduğunu ilk anda anlamak güç gelebilir. Şöyle düşünün: Varsayın ki adamın biri bir orkestraya ikinci tenor olarak başvuruyor ve d iyelim ki kabul ediliyor. Böyle bir şey olmaz tabii, ama bu bir örnek. Yönetim onu kabul edip maaş bağlıyor. İlk provadan sonra şef onu çağırıyor ve soruyor: “Müzik eğitimi aldınız mı?” “Şey… Biraz. Yani kendi kendime, eğlenmek için…” “Yani bir müzik okuluna gitmediniz ve opera ustalarının o zahmetli eğitiminden geçmediniz…” “Geçmedim.” “Peki o halde Lohengrin’de ikinci tenor olabileceğiniz fikrine nasıl kapıldınız beyefendi?” “Yapabileceğimi sandım. Denemek istedim. Şey… Sesim güzeldir…”
“Evet. Sesiniz fena değil. Bir ustanın yanında geçireceğiniz bir beş yıldan sonra başarılı olma olasılığınız da var, ama şu an için emin olun ki ikinci tenor olamazsınız. Sesiniz var, siz varsınız, çocuksu ve kibirli bir güven duygunuz var; üstelik müthiş de cesaretiniz var. Bunlar gerekli ve sizin lehinize olan özellikler, ama bu iş sizde olmayan başka şeylerde gerektiriyor. Eğer bunları elde etmek için gerekli olan çabayı ve zamanı ayırmayacaksanız, operayı bırakıp eğitim ve tecrübe gerektirmeyen başka bir işe heveslenmelisiniz. Şimdi size uğurlar olsun, isterseniz bir de cerrahlıkta şansınızı deneyin.”
Mark Twain, 1917 (Charles Neider. The Autobiography of Mark Twain. Dell Publishing, 1963)