İp Kimdeydi Kim Tutacak?

Ülkemiz, çocuğun bol bulunduğu, herkesin çocuklara pek düşkün olduğu bir ülke. Ama büyük bir hızla sayısını arttırdığımız, gönüllere eğlence olsun, evlere neşe getirsin, yaşlılıkta destek olsun, sallantılı evlilikleri kurtarsın, dedelere torunluk etsin vb. nedenlerle sayısını her geçen gün büyüttüğümüz çocuk kitlesinin barınma, yeme, içme, eğitim vb. maddi ve manevi gereksinmelerini karşılayabilecek ferahlıkta mıyız, orası biraz belirsiz. Bu belirsizliğin belki ilk başlarında yer almayan, ama her ülkenin gelişmişlik düzeyi ile doğru orantılı olarak önem kazanan bir konu da, o ülke çocuklarının okuduğu kitaplar. Bu konu gerçekten de öyle herkes tarafından her an konuşulan konulardan değil: çocuk kitaplarının gelişmiş bir düzeyde olduğu ülkelerde de değil. Ama yine de bir fark var; biz de bu konu ne zaman açılsa mutlaka herkesin söyleyecek bir şeyleri vardır. Çocukların nasıl kitaplar okuması gerektiği, çizgilerinin şöyle ya da böyle olması gerektiği, pahalı olduğu vb üzerine kesin saptamalar yapılır. Hiç kimse bu konuyu bilmediğini söylemez. Bunun bir nedeni, herkesin bir biçimde çocukla bağlantısının olması, öteki nedeni de çocuk kitapları konusunun hala tam anlamıyla yerleşememiş olması sanıyorum.

Çocuk kitabı yazarlığı da çoğu kez konuyu hafife almanın örneklerini oluşturabiliyor. Bunun asıl nedeni daha çok çocuklar için yazmayı iş edinenlerin bu işi hafife alıyor olmalarında aramak gerektiğini sanıyorum. Çocuklar için yazmanın ‘yazar olmanın kolay yolu’ sanıldığı izlenimini uyandıran çocuk kitapları ne yazık ki şu anda çoğunlukta. Bu da doğal olarak çocuk kitaplarımızın genel kimliğini biraz kirletiyor.

İyi yazılmış bir çocuk kitabının önemli özelliklerinden biri de, sanki çok kolay yazılıvermiş izlenimini uyandırmasıdır. Çok usta çizerlerin fırçasından çıkmış resimlerde olduğu gibi her şey yerli yerine öyle bir oturmuştur ki, sanırsınız hiç uğraşılmamış, defalarca tasarlanmamış, silinip bozulmamış.

Çocuk kitaplarının bu görünüşte kolay niteliğinin yanıltıcı heveslenmelere yol açması da doğal. Tabii, amacım çocuk kitabı yazmanın çok zor olduğunu ileri sürüp cesaret kırmak değil; yazar olmak ne kadar zorsa çocuk kitabı yazarı olmak da o kadar zor. Hatta, Amerikalı çocuk kitabı yazarlarından biri olan Jane Yolen, Çocuklar İçin Yazmak adlı kitabında şöyle diyor: “Çocuklar için yazmakla büyükler için yazmak aynı şey. Çocuklar için yazarken biraz daha iyi yazacaksınız, hepsi bu…” Benim şu ana kadar inceleyebildiğim, bizde yazılmış çocuk kitapları içinde, değil ‘iyi’ yazılmış, iki lafı bir araya getirmenin temel kurallarını ancak uygulayabilen çocuk kitaplarının sayısı bile az. Doğal olarak, var olan ve oldukça da yaygın olan örneklere bakınca, “Demek ki çocuk kitabı böyle yazılıyor, o halde ben de…” diye işe koyulmak kolaylaşıyor.

‘Yazarsız’ çocuk kitaplarına en güzel örnekler, okul öncesine yönelik yayınlar arasında yaygın olarak var. Bunlardan bir bölümü görünürde bir metin bulunmadığı için yazarsız gibi. Örneğin, boyama kitapları, kesme yapıştırma vb. türü faaliyet kitapları. Oysa hiç metin gözükmese bile bu tür kitaplarda en azından bir eğitimcinin bilinçli sıralaması zorunludur.

Metinli olduğu halde ‘yararsız’ olan çocuk kitapları ise daha çok kolay yayıncılığın ürünleri olarak piyasayı dolduran, günü geçmiş yabancı kitaplardan alınan resimlerin ‘uyarlama’ metinlerle kitabına uydurulduğu kitaplar.

Edebiyatsız Kitaplar

Piyasada şu anda kaç tane “Ali” dizisi var biliyor musunuz? Benim bulabildiklerim altı tane: Cin Ali, Can Ali, Bıdık Ali, Şirin Ali, Şeker Ali, Gül Ali. Bir de Fatoş, Oya ile Tekir ve Kardeşler Dizisi var. Bunlardan Fatoş’un Ali dizilerinden tek farkı, kahramanının cinsiyeti. Bu kitapların yayınevlerinin çoğunun isimleri de bu dizilerden alınmış. Örneğin Cin Ali Yayınları, Bıdık Ali Yayınları gibi. Bu kitapların en belirgin temel özelliği, Fatoş hariç tümünün Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı’nca Tebliğler Dergisi’nde yer almış olmaları ve hemen tümünün üzerinde, yazan kişinin öğretmen olduğunun belirtilmiş olması. Çoğunun kapak düzeni aynı, boyutları kareye yakın. Oya ile Tekir Dizisi ve “Bıdık Ali” dışındakiler saman kağıda basılmış , iç sayfa düzeni ise tümünde aynı. Fatoş, Şirin Ali ve Cin Ali’de resimler ‘çöpten adamlar’ olarak çizilmişler. Cin Ali’de bütün gövde çöpten, öteki ikisinde yalnız kollar ve bacaklar çöp. Cin Ali’nin bazı sayıları, Oya ile Tekir, Bıdık Ali ve Kardeşler Dizisi renkli. Resimleme niteliği açısından ‘çöp lerin’ dışında yalnızca Oya ile Tekir’deki resimler öne çıkıyor. Şeker Ali’nin resimleri ise şaşılacak derecede resimden uzak.

Şirin Ali Oynuyor

Dizinin yayımlanma amacı olarak kitapların kapaklarında belirtilen birkaç cümle var ki tümünde ortak. Hepsi de ‘kolaydan zora doğru bir sıra’ izliyor. Hepsinin amacı ‘okumayı öğretmek’. Cin Ali ve Şeker Ali’de resimlerin üzerinde çocuğun uygun kelimeleri yazabileceği boşluklar bırakılmış. Beş kitaplık Bıdık Ali Dizisi dışındakilerin hepsi on kitaptan oluşuyor. Konular genel olarak ilkokula yeni başlayacak ve başlamış çocukların ilgi çevresine göre seçilmiş. Dolayısıyla bazı konuların ortak olması kaçınılmaz gözüküyor. Örneğin Cin Ali’nin Topu, Bıdık Ali’nin Topu, Fatoş’un Topu vb. bütün hepsinde ortak konu. Şeker Ali Top Oynuyor, Can Ali Oynuyor, Şirin Ali Oynuyor da aynı konuyu işliyorlar. Ali’nin Atı, Ali’nin Oyuncakları, Ali Okulda, Sirkte, Kırda vb. konular adları biraz değişerek hepsinde aynı. Bu aynılık yalnızca konularda değil, konuların işleyiş biçiminde de, hatta bazı sayfaların tümden aynılığıyla sürüyor. Örneğin, Cin Ali’nin Karagözlü Kuzusu şöyle başlıyor:

“Cin Ali’ye halası bir kuzu verdi. Kuzu Cin Ali’yi görünce, ona doğru koştu. Cin Ali’de kollarını açtı. Kuzuyu sevmek için kuzuya doğru yürüdü.”

Fatoş’un Karabaşı kitabının ilk cümleleri ise şöyle:

“Fatoş’a halası güzel bir köpek getirdi. Köpek Fatoş’u görünce ona doğru koştu. Fatoş’da kollarını açtı. Köpeği sevmek için köpeğe doğru koştu.”

Her iki metindeki yazım ve dilbilgisi yanlışlarını düzeltmeden aldım. Benzer örnekler öyle çok ki… Çocuk ve top gibi iki renkli öğeyi bir araya getirmenin sayısız yolu bulunabilecekken hepsinde top bir büyük tarafından veriliyor. Ali dışarı çıkıp arkadaşlarıyla oynuyor. Bu noktada kitapların bir bölümü topu bahçeye, kuyuya kaçırmayı, ötekiler de cam kırmayı seçmişler:

“Şirin Ali’nin ninesi çok kızdı. Kırık camdan baktı. Topu kim attı? Diye sordu. Nine buna çok kızdı. Oya çok üzüldü. Nineden özür diledi.” Aynı olay Can Ali Oynuyor’da şöyle anlatılıyor:

“Şangır şungur! Hatice Nine çok kızdı. Can Ali çok üzüldü. Hepsi de çok üzüldüler. Hatice Nine’den özür dilediler.”

İpi Kim Tutacak?

Yeni örnekler vermenin bir anlamı yok. Tümünde amaç, okumayı öğretmek olarak belirlenmiş olduğundan bu dizileri ilkokuldaki alfabemle kıyasladığımda hiç de fena bulmuyorum. Üstelik, baskı, kağıt vb. nitelikleri göz ardı edilirse ucuz gözüktükleri için yaygınlaşmaları kolay oluyor, dolayısıyla kitaba ilgi artıyor, gibi görüşlerinde haklılık payı olabilir. Öte yandan, okuma yazmayı kıvıran, ama okumayan bir toplum olmamızda çocukken okuduğumuz zevksiz, edebiyatsız çocuk kitaplarının rolünün büyük olduğunu sanıyorum. Son örnek Fatoş’un Topu adlı kitaptan “Koş, Can Koş, Topu Tut, bana ver, ipini tut, bana ver. Can koştu topu tuttu Can, Koş! Ali sen de koş! Topu ver, ipi tut. Al Fatoş al, topu al ipi tut.”

Bir sürü yazım hatasından söz etmek için değil, hâlâ çözemediğim için yaptım bu alıntıyı: Söyler misiniz, ip kimdeydi? Kim tutacak?