Gönül hesap dinler mi?

Yayın hayatının yiğit şövalyeleri için bir türlü çözülememiş bir sorundur bu. Okur ne okur? Basacağımız bir kitap kaç okura ulaşacak, yani ne kadar satılacaktır. Yatıracağımız para bize ne kadar zamanda geri dönecektir? Yoksa o parayı dövize çevirip saklamak, ya da birkaç top kağıt alıp stoklamak daha mı karlı olurdu, kitap basmaktan. Kitap fiyatlarındaki artışla kağıt fiyatlarındaki artışı karşılaştırınca bu sorunun cevabını kestirmek zor değil.

O zaman niye yayımcılık? O zaman niye sekiz yüz bilmem kaç yayınevi adı geçiyor katalogta? Her yayınevinde ortalama beş kişi bile çalıştığını varsaysak, beş bine yakın insanın “hesap bilmediğini” mi kabul etmek zorundayız? Bu kadar insanın karlı olmayan bir alandan daha karlı olabilecek başka alanlara geçmemesini nasıl açıklayabiliriz? İşte bu sorunun cevabı biz yayımcıların ilk elde sarılıverdikleri bir mazereti de koyuyor ortaya. Matematiğin yetmediği yerde, ki gerçekten birçok durumda yetmiyor, cevabımız hazır: “Bu iş gönül işi!”

Yayımcıları tek tek tanıdığınızda bu cevabı doğrulayacak veriler elde edersiniz. Birçoğu zaten kendileri yazı adamı olan, entellektüel, bir bölümü kendi asıl mesleklerini (öğretmenlik, mühendislik, doktorluk vb.) terk etmiş kişiler. Bu açıdan bakıldığında yayımcılık gerçekten gönül işi gibi gözüküyor.

Bir de hesap açısından bakalım. Bir malı üretip satmak insanlık tarihinin en eski eylemi. Bir mal üretilecek ve üzerine biraz kâr konularak alıcıya sunulacak. Tabii bunun ön koşulu o mal için potansiyel bir alıcının bulunması. Hemen hemen herkesin anlaştığı bir konu kitabın böyle bir alıcı kitlesine sahip olmadığıdır. Maliyet-kârlılık analizinizi yaptınız ve diyelim ki, baskı adedini 4000 olarak saptadınız. Bu size göre matematiğin verdiği bilgidir. Bu bilgiye göre 4000’den az ya da çok basarsanız kârlılığınız azalıyor. Oysa alıcının azlığı sizi 1500’de tutuyor. 2500 kâğıtlık kitap stokunu depoda tutmak istemiyorsunuz. Böyle matematiğin bilgisi, piyasa gerçeklerinin bilgisi ile biçimlenmiş oluyor.

Tanıtımın kitap satışında önemli bir rol oynadığını herkes bilir, ama acaba kaç yayımcı kitap başına belli bir yüzdeyi tanıtım gideri olarak ayırır ve bu bütçeyi gereğince kullanır. Kâğıt baskı maliyeti şu kadar, çarp iki ya da üçle, satış fiyatını bul. Üretilen bir kitabın fiyatını belirlemede yaygın olarak kullanılan formül budur. Oysa, piyasa gerçeklerinin matematikle ele alınması anlamına gelen bir başka formül vardır ki, buna göre üretilecek kitabın muhtemel satış fiyatından yola çıkılır. Yani, bir kitabı üretip ondan sonra maliyeti çarparak fiyatı belirleme yerine, her şeyden önce böyle bir kitabın piyasada kaça satılabileceği belirlenir. O fiyatla satılan kitaptan elde edilecek hasılatın yüzde ne kadarının reklam, tanıtım, editörlük hizmetleri, genel giderler, personel ve kâr payı ayrıldığı belirlenir. Bunlar düşünüldükten sonra elimizde kalan paranın kitabın maliyetini karşılamaya yetip yetmediğine bakılır. Eğer yetmiyorsa o kitap ticari olarak basılmaya uygun değildir demektir. Eğer ille de basmak istiyorsak o kitabın gerektirdiği eksik bütçenin bir yerlerden sağlanması gerekir. Böyle bir hesabın yararları nelerdir? Öncelikle, bir tür fizibilite anlamına gelen bu hesap, projemizin kârlı mı, yoksa “gönül işi” bir proje mi olduğu hakkında bize fikir verir. Ayrıca her kitap için belli bazı giderler (ör. tanıtım) önceden ayrıldığı için kitabın satışında olumlu etki edecek bir etkinliğin bütçesi oluşur. Ayrıca piyasa koşulları esas alındığı için daha gerçekçi davranılmış olur.

Yayımcılığın gönül işi olduğu doğrudur. Aslında böyle de kalması gereken bir alandır. Ama gönül ara sıra hesap dinlemeli, bir kitabı basarken kârlılık, maliyet analizi yaparak gerçekçi baskı adetleri belirlenmeli, hatta kârlılığı düşük bazı kitapların da (o kitaplar ne kadar önemli ve gerekli görülürse görünsün) basılmaması göze alınmalıdır.