Uçan Fare – Bir Farenin Yaşamöyküsü. Charlie S., Çeviren: Kıvanç Küçükyılmaz, Resimler: Aafke Brouwer, Say Yayınları, 2000, 199 sayfa.
Walt Disney’in başarı öyküsü anlatılırken şöyle bir ayrıntıya yer verilir: Disney, yoksulluk yıllarında bir çatı katında bir şeyler çizerek hayatını kazanmaya çalışırken, bir gece bir tıkırtı duyar. Yorgun gözlerini karanlığa odakladığında sevimli bir farenin kendisine baktığını görür. İşte sonraları Mickey Mouse adıyla ona servet kazandıran çizgi kahraman böyle ortaya çıkar.
İş yaşamı ile ilgili kitaplarda, başarının bir öyküyle ilişkilendirilmesinin yararlarından söz edilir. Yıllar önce Denizli’de bir halı mağazasının tezgâhtarı anlatmıştı. Üretim hatası nedeniyle bir tarafı delik bir halıyı şöyle bir öyküyle, normal fiyatının iki katı fiyatla satmışlar: “Bu halı Koreli bir gazinin seccadesiymiş. Tek bacağını Kore’de kaybetmiş olan bu adam namazda secde ederken seccadenin yalnızca bir tarafına, var olan tek dizini dayadığı için orası yıpranmış ve delinmiş.”
Bu uydurma öyküyü dinleyen bir turistin ne kadar nadide bir parçaya sahip olduğunu düşünerek belki de o günlerde üretilmiş olan defolu bir halıya dolarları saydığına mı yanarsınız, yoksa ülkesinde evine gelen dostlarına aynı uydurma öyküyü anlatıp durmasına mı… Yani, aslında gördüğünüz gibi, ‘edebiyat’ para edebiliyor…
Oysa Walt Disney’in bizdeki adıyla ‘Miki’ tipi Disney’den çok daha önceden beri çizilip duran bir çizgi tipti. Yani, çatı arasında birden aklına gelmedi. Bu, şimdilerde Harry Potter’ların yazarı Rowling’in ortaya çıkışıyla ilgili olarak kurgulanan ‘kendi halinde çocuklarını büyütürken masal anlatmak zorunda kalan ev kadını’ öykülerine benziyor. İyi bir pazarlama yöntemi olarak ortaya atıldığı anlaşılan ve ürün de gerçekten iyi olduğu için maya tutan bu yöntemi aslında biz çoktan keşfetmiştik de nedense tutturamamıştık. Demek ki, ürün yeterince iyi olmayınca ‘çocuklarıma ya da torunlarıma masal anlatırken yazar oldum’ numarası pek heyecan ve sempati uyandırmıyor.
Fare, çağlar boyunca insanlarla çok yakın ilişkide olmasından mı nedir, sanatçıların, özellikle de çizerlerin ilgi alanında kalmış hep. Ama şöyle bir soru sorulabilir: Aynı derecede insanlarla iç içe olan bir başka küçük yaratık, örneğin karafatma neden fare kadar şanslı olamamıştır. ‘Yüzyıllık Yalnızlık’ta Marquez’in, karafatmaların insanlık tarihi kadar eski olduğunu anlattığını, hatta insanlık yok olduktan sonra da var olmayı sürdüreceğine ilişkin satırlarını hatırlarsınız. Belki de karafatmanın çizerlik açısından elverişli bir cüssesi, sevimli bir tipe dönüştürülecek bir fiziği yok, kim bilir.
Tanzanya’lı Charlie S.’nin ‘Uçan Faresi’, benzer kitapları (Süper Fare vb.) düşününce öyle yeni bir buluş değil, ama kitap okumanın tadını bilen çocukların zevkle okuyacağı sürükleyici ve eğlenceli bir kitap. Lale adlı farenin kanatlarını kullanmayı ilk öğrenişi, yalnız başına ilk uçmayı denemesi sırasındaki korkuları ve duyguları ustaca ve inandırıcı bir dille yazılmış. Türkçesi de iyi. Kalın kâğıdı, sağlam cildi ve kolay okunur dizgisiyle, yani malzemesiyle nitelikli bir ürün, ancak yine arka kapaktaki ‘İlkgençlik Kitaplığı’ ibaresi bu kitabın içeriğinin bir türlü doğru algılanmadığı izlenimini veriyor. İlkgençlikten yayınevinin anladığı nedir, bunu bilmiyoruz, ama her durumda ergenlikle yani 12 yaşından başlayan bir dönemi kapsamalı. Oysa 12 yaş, bu kitabın okur kesiminin belki de en üst sınırı olabilir ancak. Kitabın başlığının altındaki ‘Bir farenin yaşam öyküsü’ alt başlığı ise yanıltıcı (Anna Sewell’in ‘Siyah İnci’si bir hayvanın yaşam öyküsüne iyi bir örnektir). Hele hele arka kapakta kitabı tanıtmak üzere yazılmış bulunan, “… Bugüne değin hiç aralanmayan bir pencereden farelere, farelerin özel hayatına, hayvan ve insanlarla olan ilişkilerine bakıyor…” sözleri kitabın içeriğiyle ilgili olarak yanlış bilgi veriyor. Bu kitapta gerçek fareler değil, kurgu fareler var. Oysa bu tanıtım sözleri, farelerin kahraman olduğu bir kurgu macera kitabını değil, fare adlı hayvanların konu edildiği bir tür bilimsel kitap havası uyandırıyor.