Eğlenceyle eğitim olur mu?…

Eğlenceli Bilgi Dizisi. Akılalmaz Yapılar-Michael Cox, Hain Futbol-Michael Coleman, Tehlikeli Dünya Kupası-Michael Coleman, Çılgın Politika-Terry Deary, Muhteşem Filmler-Martin Oliver, Öldürücü Matematik-Kjartan Poskitt, Daha Öldürücü Matematik-Kjartan Poskitt, Müthiş Moda-Michael Cox, Şaşırtan Galaksi-Kjartan Poskitt, Havaya Uçuran Müzik-Michael Cox. Timaş Yayınları, 2001.

Guy de Mauppasant Paris’i kuş bakışı seyredebileceği tek yer olduğu için yemeklerini Eyfel kulesindeki lokantalardan birinde yemeyi severmiş. Ancak, aynı Guy, kule inşa edilirken “sanatçı geçinen bir sürü Parisli ile birlikte Eyfel’in Paristeki diğer bütün güzel binalar için bir hakaret olduğunu” düşünüyormuş. Bu yüzden, “hepsi bir araya gelerek otoritelere bir protesto mektubu yazdılar. Guy’in arkadaşlarından biri olan şair Paul Verlaine kuleden o kadar nefret ediyordu ki Paris’te yaptığı gezilerinde dolambaçlı yolları tercih ederek kuleyi görmemeye çalışıyordu.” 1

Yıllar önce başka bir gazetede eğitim üzerine alabildiğine serbest bir yaklaşımı dile getiren bir kitabın tanıtımını yaparken, bu kitaptaki görüşlerin fazlaca etkisi altında kaldığımı sonradan fark etmiştim. Kitapta insana ilk anda cazip gelen o kadar sihirli bir dünya sunuluyordu ki: Çocukların, canlarının istediğini yaptığı bir okul. Ders mi? Eğer canları isterse. Şu veya bu dersi öğrenmek mi? Hayır, böyle bir program yok. Çocuklar ne öğreneceklerine kendileri karar veriyor.

Böyle bir eğitim sisteminin (ya da sistemsizliğinin), aşırı kuralcı ve baskıcı ortamlarda öğrencilik yapmış kişiler üzerinde çarpıcı bir etki yapması doğal tabii. Ezberci eğitim uygulamasına karşı çıkışların güçlü destek bulması da. Üstelik eğitim konusu da nedense hemen herkesin bir görüş sahibi olduğuna inandığı alanlardan biridir.

Temelde istenen nedir? Eğitim istiyoruz, evet, ancak eğitilmeyi istediğimiz kadar güçlü bir isteğimiz daha var: Zorlanmamak. Eğitim almış insanlar olmak istiyoruz, ama bunu hiç zorlanmadan elde etmek istiyoruz. Anlamadan ezberleyip bülbül gibi şakımaktan söz etmiyoruz tabii. Bu anlamda tabii ki ‘ezberci eğitime hayır!’

Ancak, geniş anlamıyla eğitim almak, karşılığında hiçbir çaba gösterilmeden elde edilecek türden basit şeyler değil. Bir bilgiyi doğrudan bir kişiye sözle ya da yazıyla iletmek otomatik olarak hemen ‘öğrenme’yi sağlamıyor. Bilginin aktarılması bir ölçüde mekanik bir süreç, oysa öğrenme (aslında ezberi de pekala içerebilen) çok daha karmaşık bir dizge. İlköğretimden üniversiteye, hatta yetişkin düzeyinde resmi ve sivil eğitim kurumlarındaki eğitimciler de gerek pratik uygulamalarından gerekse akademik düzlemdeki çalışmalarında bu dizgeyi geliştirmeye çalışıyorlar. Öyle ki, bu süreç bir kez tamamlanıp bitecek bir süreç de değil. Her şey değişiyor. Toplumun eğitime olan ihtiyacının niceliği de niteliği de başkalaşıyor.

Eğitime olan ihtiyaç ve bunun kolay elde edilebilmesi isteği, bilgi sağlamayı iş edinmiş kuruluşların kendi ürünlerini ve hizmetlerini de gözden geçirmelerini gerekli kılıyor. Çocukluğumda doktor olmamı isteyen babamın bir doktor arkadaşı bir gün önüme bir ilaç tanıtım broşürünü atmış ve demişti ki: ‘Bunu oku, doktor olursun!’

Bütün ilaç broşürlerinde olduğu gibi, incecik yazılı tıbbi terimlerle dolu birkaç sayfa. Doktor olmanın sırrını gizleyen kalabalık satırlar. Doktorluğu hiçbir zaman gündemime bile almamamla sonuçlanan bir sürecin ilk ve yanlış adımı. Bilgiyi kolay yoldan elde etmekten çok, unutmayacak şekilde öğrenmek istiyoruz. Bunun yolu da özellikle çocuklar söz konusu olduğunda ‘eğlence’ oluyor. Oyunla verilen bilgi çocukların aklında yer ediyor.

İşte Timaş Yayınları’nın ‘Eğlenceli Bilgi’ adını taktığı bu dizi tam da bu amaçla düzenlenmiş. Şaşırtıcı, eğlenceli, sürprizli bilgiler. Resimlerle seyreltilmiş bir metin ve sorulu cevaplı diyaloglar. Yalnızca hızlı okurların değil, okumayla arası iyi olmayan çocukların bile ilgisini çekecek çekicilikte kitaplar.