11 Klasik Masal (2 cilt). Net Yayıncılık, 2001.
Masalların çocuklara verdiği hazzın bir başka türlüsünü de her alandan entelektüeller masal kavramını tartışırken alırlar. Sosyologlar, psikologlar, tarihçiler, antropologlar, hatta masal kurgusu içinde geçen bir yer yarılması olayının tektonik bir ipucu olabileceğini düşünen jeologlar için bile masal kavramı, tartışılması zevkli konulardan biridir. Hangi bakımdan ele alınırsa alınsın, nasıl eleştirilirse eleştirilsin, masalların hem çocuklar hem de yetişkinler için garip bir vazgeçilmezliği olduğu söylenebilir. Ancak, masallardaki kralların ve prenseslerin bugün artık var olmadığını ileri sürerek masalların gereksiz (hatta zararlı) olduğunu söylemek ne kadar yanlışsa, bugünkü çocukların ‘Kırmızı Başlıklı Kız’la yetineceğini sanmak o kadar yanlıştır. Anlaşılması gereken şudur: Bu metinler, örneğin ‘Kırmızı Başlıklı Kız’, 16. yüzyılın Fransa’sında ilk derlendiğinde bambaşka bir içeriğe sahipti. Alman Jacob ve Wilhelm Grimm kardeşlerin yumuşatılmış metni ise ilk metinden neredeyse tümüyle uzaktı. Yani, masallara dokunuluyordu. Perrault’nun Fransa’sında erkek yetişkinlerin dünyasını erotik bir fantezi olarak zenginleştirmeye yarayan bu muzır masalın hele çocuklarla ilgisi bile yoktu. Üstündeki elbiseleri kurdun yanında birer birer çıkaran kızın başına gelenler, isli han bodrumlarında toplaşmış erkek yetişkinlerin şarap kupalarını tokuşturarak attıkları kahkahalara meze olmaktan başka bir işlev taşımıyordu o zamanlar. Zaten masalın sonunda “Kurt kızı yiyordu…” Yani sonraları eğitimcilerin asla onaylamayacakları bir mutsuz son. Oysa eğitimciler küçük çocuklara anlatılan masalların, öykülerin mutlaka mutlu sonla bitmesini, ayrıca da çocuğun hayatla uyumunu kolaylaştıracak bir ders içermesini doğru buluyorlar. (Bu beklentileri karşılayan, aynı zamanda da masalsı bir form kullanarak yazılmış bizdeki en iyi örneklerden biri Aytül Akal’ın yazdığı ‘Geceyi Sevmeyen Çocuk’ adlı kitaptır.) Çocuklara anlatılan masal mutlu sonla bitmeli de, ya yetişkinlere anlatılanlar? Yalnızca klişe tabiriyle ‘Türk Filmleri’ değil, tüm Holywood filmlerinde de mutsuz son bir tabu değil mi? Çocukluğumda sonu ender olarak mutsuz biten bir filmin çıkışında bir seyircinin, “Allah kahretsin sizi!” diyerek mutsuz sona gösterdiği tepkiyi hatırlıyorum.
Klasik çocuk masalların tümünün sonu mutlu bitiyor. Perrault’nun ‘Kırmızı Başlıklı Kız’ı kurt tarafından yenilse de, Grimm kardeşler evin yakınından geçmekte olan bir avcı tiplemesini masala sokarak kurdun karnını yarıyor ve kızı çıkarıyor. Kurt ise karnına doldurulan taşlar nedeniyle dereye düşüp kendi kendine ölüyor.
Masalların sonları mutsuz bitse ne olurdu? Bu sorunun yanıtını, çocuklara yönelik metinlerin taşıdığı çoklu işlevde aramalıyız. Çocuk için kitap yalnızca bir edebi zevk ya da boş zamanının değerlendirme aracı değil, aynı zamanda bir tür kendini tanıma, kendi bilincine varma, hatta bazen bir tür tedavi aracı. Yeterince tanımadığı bir dünyada, anne babasına ve yakınlarına olanca bağımlılığıyla çocuk, içindeki korkuların birer birer boş çıkmasını izlemek istiyor. Güven duygusunun oluşturulması için de süregelen ve değişmezlik görüntüsü veren alışkanlıkların varlığına gereksinim duyuyor. Tıpkı bizlerin, savaşlar bitecek, ekonomik krizler sona erecek türünden beklentilerle rahatlaması gibi, o da sonu mutlu biten öykülere masallara gereksinim duyuyor. Geleceğe yönelik pembe tablolar çizen politikacıların bu yaptığını ‘halka masal anlatıyor’ diye eleştirmek belki de yanlış. Yaptıkları ‘tamamen duygusal…’ Aslında onlarınki masal değil, maval…
Özellikle okul öncesi döneme yönelik çeviri kitaplar yayımlayarak önemli bir eksiğimizi kapatmaya çalışan Net Yayınları’nın aynı türde çok kitabı var. Daha önce yayımlanan ‘Yedi Klasik Masal‘ da iki ciltlik bir takımdı. Bu takımın gördüğü ilgi, ‘11Klasik Masal’ı ve ‘365 Oyuncaklı Masal‘ı ortaya çıkardı. Hem içeriğine, hem de baskısına, kâğıdına, cildine özenilmiş nitelikli kitaplar…