Beylikdüzü laflar…

Kitapseverlerin yoğun ilgisine bakılınca İstanbul’un kitap fuarının geleceğinin artık belirlenmiş olduğu konusunda bir kararsızlık kalmadı

İki konuda yanıldığımızı TÜYAP bize göstermiş oldu:

1- Kitap okuru kitaba ulaşmak için her tür zahmete göğüs germeye hazır.

2- Artık kentin geleneksel ‘merkez’ kavramı değişti. 

Neden ille de Taksim Beyoğlu merkez oluyormuş? İlkini anlamak kolay. Başı derde girmesin diye kendi kitaplarını yakmak zorunda kalan insanlardan ve çocuklarından oluşuyor kitapseverlerin çoğu. Ancak ikincisi farklı farklı şeyler düşündürmeye teşne bir konu. Her zaman olduğu gibi fuar da bolca konuşulacak ve Beylikdüzü’nün neden herkesi şaşırtarak örneğin bir Beşiktaş’tan ‘daha merkez’ bir konumda çıktığı da sorgulanacak.

Çok kuşkucu bakmaya kendimizi zorlarsak, acaba buradan yola çıkarak kendi okur potansiyelini iyi tanımayan bir yayın hayatına sahip olduğumuzu söyleyebilir miyiz? Yine aynı şekilde örneğin yayımcıların müzmin finans güçlüklerinin ardında okur taleplerini de doğru değerlendirememekten kaynaklanan zaaflar da var mıdır? Çocuk kitapları konusunda, ‘çok uzak, okullar gelemez!’ önyargısını ileri sürerken, çocuk kitabını okulla özdeşleştirme yaygın yanılgısına düştüğümüz, aydın anne babaların ve öğretmenlerin çocuklarını, öğrencilerini kitaplara yönlendirme konusundaki çabasını fark etmediğimiz ortaya çıktı.

Özellikle büyük yayınevlerinin Frankfurt’ta görmeye alıştığımız türden özenli stand düzenleriyle fuar kalitesini nasıl yükselttiklerine, kitapseverlerin geniş koridorlarda bunalmadan kitaplar arasında saatler geçirdiğine bakılınca İstanbul’un kitap fuarının geleceğinin ve merkezinin artık belirlenmiş olduğu konusunda da bir kararsızlık kalmadı.

Görmediklerimizi neden görmediğimiz geniş bir konu, ama görmeye niyetli olmamamız daha da önemli. Bir örnek: Öyle bir sanatçı tanıyorum ki, şu anda dünyada 60 ülkede aynı anda çocuklara yönelik olarak hazırladığı televizyon dizileri gösteriliyor. Kimbilir hangi şanslı ülkenin çocuğudur, diyeceksiniz? Söyleyeyim: Yaptığı başka birçok ‘ilk’ ve deha ürünü buluşun mucidi olan bu kişi bizden, ama bugün fikir, sanat, edebiyat dünyamızı oluşturan kişilere, ya da alanı daraltalım, çocuk edebiyatı yazarlarına çizerlerine sorun bakalım, Ali Murat Erkorkmaz’ı kaç kişi tanıyor?


Bu miyopluğun, bu görmezden gelmenin kaynağı nedir? Neden takdir etmekten, alkışlamaktan hoşlanmıyoruz? Hani bir zamanlar okuma alışkanlığının azlığı şöyle açıklanırdı: Efendim, at üstünde bir toplumuz ya, kitap biriktirmeye alışmadık. Eh, bu açıklama akla uygun. At üstünde bir yandan eğeri tut, bir yandan iki elinle alkışla! Güç iş tabii; attan düşmemek için alkışlamıyoruz demek ki.

Bakın, az kitap okuduğumuz da pek öyle sanıldığı gibi doğru değil. Ülkeleri birbiriyle karşılaştırırken ettiğimiz bazı sözler (‘Efendim, otobüste bile okuyorlar, yerlere tükürmüyorlar’) bilimsel ‘karşılaştırma’ yöntemlerine uygun sözler değil. Üstelik bu sözleri ederken ne yayınevlerinin gerçek baskı adetlerini biliyoruz, ne de kütüphanelerin kullanıcı istatistiklerine bakıyoruz. Okur var, biz farkında değiliz. 

Kütüphane kavramı 

Kütüphanecilik konusunda yine farkında olmadığımız ama acıklı bir başka konu var ki, nedense pek gündeme gelmedi. Birkaç üniversitemizde bulunan ‘Kütüphanecilik Bölümü’nün adları bu öğretim yılı başından itibaren bu bölümlerin başkanlarının onayıyla ‘Belge ve Bilgi Yönetimi Bölümü’ olarak değiştirildi ve küçük bir sokak adı değiştiğinde bile ortalık karışırken buna kimsenin bir itirazı olmadı. Bu ad değişikliği nedeniyle kütüphane ile ilgili derneklerin, kitap ve kütüphane severlerin buna karşı çıkarak ortalığı birbirine katacağını, bu bölüm başkanlarına, Yüksek Öğrenim Kurumu’na dilekçeler yazıp, imzalar toplayarak, ‘kütüphane adını bir çırpıda ‘belge bilgi yönetimi’ türünden bir holding departmanı adına çeviremezsiniz!” diyeceklerini sanarak belki de bir çocuk yazarının hayalciliğine kapıldım. ‘Kütüphane’ gibi büyülü ve zengin bir kavramın adı ‘belge ve bilgi merkezi’ne dönüştüğünde zihnimde oluşan boşluk duygusu ile yapayalnız mıyım? Yoksa yine bu konudaki birikimin farkında değil miyim? (Beni desteklerseniz, bu kitap fuarında Mavibulut standında toplayacağım imzaları gerekli yerlere göndereceğim.) 

İstanbul’daki çeşitli özel ve devlet okullarında çalışan kütüphaneciler iki kez buluşuyorlar. 9 Kasım 2002 Cumartesi (11.00-15.00) tarihinde Fevziye Mektepleri Vakfı (FMV) Özel Işık İlköğretim Okulu Kütüphanesi’nin ev sahipliği yapacağı bir toplantı gerçekleştirilecek. Umarım bu konuyla onlar da ilgilenirler.