Beyaz çocuklar…

Cem’in Çaydanlığı. Necla Ülkü Kuglin. Res.: Cavit Yaren, Bilgi Yayınevi, 2001, 79 sayfa.

Çocuklara yönelik kitapların sık rastlanan ortak özelliklerinden biri kahramanlarının idealize tiplerden oluşturulmasıdır. Bunun akla gelen ilk nedeni, yetişkinlerin çocukları ‘ideal’ görme özlemleridir. Bu, yalnızca yazdıklarında böyle çocuklar kurgulayan yazarmar için değil, gerçek yaşamda çocuk sahibi olan yetişkinlerin çoğu için de böyledir. Onlar çocuklarının her zaman temiz pak, ‘efendim’li ‘lütfen’li konuşan, küfür etmeyen, saçları her zaman taralı giysileri hep ütülü, notları yüksek çocuklar olmalarını düşlerler. Bunda da, yalnızca kendi çocuğuna ilişkin bir özlem olarak kaldığı sürece ayıplanacak bir şey olamaz. Tabii, çocuğun doğal ve sosyal gelişim süreci içindeki seçimlerini sınırlamadığı, örneğin onun sokaktaki ‘kara’ çocuklardan biriyle olan arkadaşlığını sınırlamadığı sürece.

Çocuklara yönelik edebiyattaki çocuk tiplemelerinin yeterince ‘beyaz’ olmadığı durumlarda yazarın sıkıntı çektiği, en azından bazı anne, baba ve eğitimcilerden zılgıt yediği olmuştur. Yazdıklarında kendini ille de ‘beyaz çocuk’ tiplemeleriyle sınırlı hissetmeyen Roald Dahl, zaman zaman eğitmen ve eleştirmenlerin aforoz tehdidine uğramış olan yazarlardandır. Astrid Lindgren’in ‘Uzun Çorap Cincin’ tipinin çizgi filmi, yaramazlığı fazla sevimli gösterdiği suçlamasıyla 80’li yıllardan birinde TRT televizyonlarından kaldırılmıştı.

Bizdeki çocuk edebiyatında ‘beyaz’ olmayan çocuk tiplemesi bulamazsınız. Bulursunuz da, onlar kitabın asıl kahramanı olanın ‘beyazlığını’ daha da kontrast hame getirmek için kurgulanmış figüranlardır. Ya da, kahramanların yaşadığı siyahlık, eğer yazar böyle bir şeye yeltenmişse bile, geçicidir ve kahramanımız öykünün sonunda dersini alıp mutlaka ‘beyazlaşır’.

Sevimli anneanne

Bu nedendir? İlk akla gelen, çocuk kitaplarının küçük edebiyat yapıtları olarak değil de, portatif küçük eğitim paketleri olarak algılanmasıdır. Böyle olunca, çocuğun okuyacağı her kitabın ona toplumsal olarak kabul gören bir biçimini, çoğunluk tarafından olumlanan bir düşünceyi aktarması gerekir. Kitap bunu kahramanlarıyla ve en etkili olarak da baş kahramanıyla yapar, çünkü çocuğun kahramanla özdeşleşmesi kolaydır.

Çocukların daha çok kitap okumaya başlamaları işte yazarların bu monoton yapıyı ustalıkla kırmalarıyla sağlanabilir. Çocuklar okudukları kitaplarda birbirinin aynı özelliklere sahip plastikten yapılmışçasına tek tip, bembeyaz ideal modellerin yavan nezaket sözlerini ve yapış yapış büyüksü ukalalıklarını değil de, kendileri gibi yanılgıları, eksikleri, yetersizlikleri, grilikleri olan gerçek çocukları bulurlarsa daha çok okuyacaklardır.

Kuglin’in ‘Cem’in Çaydanlığı’ndaki tipleri de aslında tümüyle beyaz tipler, ama yazarın ele aldığı fantezinin gücü nedeniyle bu beyazlık fazla öne çıkmıyor ve rahatsız etmiyor. Hatta özellikle anneanne tiplemesi öyle özendirici ki neredeyse evde televizyon karşısında öylece oturup duran anneannelerin tümü bu kitabı okusa ne iyi olur, diyorsunuz. Eski bir çaydanlıktan gelen sesler, anneannenin kurnaz kurgusuyla fantastik bir macera aracına dönüyor. Kuglin çocukları tanıyan, yalnızca çocukları değil, çocuklara yönelik edebiyatı da tanıdığı anlaşılan bir yazar. Goblin, tomte, tontu, enumenu ve troller gibi, özellikle İskandinav kökenli masal kahramanlarına yasladığı öyküsünü okurken eğleniyorsunuz. Ama asıl ilginizi çeken şu oluyor: Bir grup çocukla bir evde zaman geçirmenin en kolay yolu televizyonu açmaktır, ama anneanne bunu yapmak yerine, her gün çocukların önüne başka bir etkinlik çıkarıyor. Tuz seramiği, tahta ve kumaşlarla bebekler, ev ya da çiftlik maketleri yapmak ve daha neler neler…

Yazarın sürükleyici bir dili var ve anlatmak istediğini laf kalabalığına boğmaksızın ifade ediyor.