Başka bir gençlik…

Parfüm Reyonu. Zuhal Peksoy, Bilgi Yayınevi, 2000, 100 sayfa.

Üzerinde ‘gençlik romanı’ ibaresi bulunan kitaplar bizde yeni sayılır. Gençlik romanı, yani, gençlerin okuması için yazılmış romanlar kendi içinde bir türü işaret eder: Kahramanları gençler olan ve konusu gençlik döneminin sorunlarına değinen romanlar.

Yoksa, gençlik romanlarını, gençlerin okuduğu kitaplar olarak algılamak yanıltıcı olabilir. Şöyle ki, örneğin bir zamanların ünlü ‘Dr Jivago‘su en geniş okur kitlesini gençler arasında bulmuştu. Aynı şekilde Segall’ın ‘Aşk Hikâyesi‘ de. Günümüz romancılarının hemen hemen tümünün okurlarının daha çok gençler olduğu da bir gözlem olarak ileri sürülebilir. Oysa biliyoruz ki, bu romancıların da roman kahramanları, seçtikleri tiplemeler bugünkü çocuk yazarlarının kastettiği ‘gençlik romanları’ndaki gençler değil.

Çocuklara ve gençlere yönelik yazanların çoktan fark etmiş olması gereken de işte bu: Hedeflediğiniz ve henüz yetişkin olmamış olan okur, tam kendi yaş grubunu değil, kendi yaş grubunun üstünü okumaya eğilim gösteriyor. İki tekerlekli bisikletini kullanmayı yeni öğrenmiş olan çocuğun gözünün motosikletlerde olması gibi, ilk gençliğe adım atmış çocuklar da henüz tam anlamıyla bilincine varmadıkları birçok konuya (cinsellik, toplumsal sorunlar, siyaset, din, mistisizm, teknoloji, vb.) ilgi duyuyorlar. Bir başka deyişle, yaş grubuna uygun yazmak ve okunmak isteyen bir yazar, tam o yaş grubuna değil, o yaş grubunun üstüne nişan almak zorunda. Bu durumun yazara yüklediği bir yük, ya da riziko var mıdır? Tabii, öncelikle yazarın, hedeflediği okurdan daha bilgisiz olmaması zorunludur. Yalnızca daha bilgisiz değil, daha dar görüşlü, daha tutucu, daha ürkek, daha yeniliklere kapalı da olmaması gerekir.

Son dönemde yayımlanmış bu tür gençlik romanlarından birinde, romanın tamamında rol almış olan kızların tümünün tek bir hedefi vardı: İyi bir erkek bulup evlenmek. Romanda zaten evlenme amacı olmaksızın erkek arkadaş edinmek gibi bir seçeneğe yer verilmiyordu. Bunu yazarın ahlaki bir tercihi olarak kabul edip, bana, ‘Sana ne!’ diyebilirsiniz. Ancak, romanın bu yanlış sosyolojik saptamaya yaslanması bugünün gençlerinin istek, beklenti ve kaygılarını ele alma iddiasını çürütüyor. Çünkü bugünün (özellikle, kentlileşmiş) gençlerinin karşı cinsle ilişki kurmak istemelerinin ardındaki birincil güdü evlilik değil. Artık karşımızda bambaşka bir gençlik var; eski korkulardan, takıntılardan, sınırlamalardan, cinsiyetçi yaklaşımlardan, karşı cins korkusundan, aile baskısından kendini arındırmış ve arındırmakta olan bir gençlik.

Bu gençliğe kendi gençliğinin şablonlarıyla roman yazmaya çalışan bir yazar, yalnız kendini ele vermekle kalmaz, hasbel kader kitabını okuyan bir iki genci güzelce yanıltabilir de.

Oysa gençlik romanlarını, gençlik döneminin sorunlarına bilinçli yaklaşan ve bu sorunlara edebi bir kurgu içinde yer veren ciddi romanlar olarak algılamak doğru olur. Çünkü, gençlik dönemi bireylerin dışarıya gösterdiklerinden çok daha acımasız fırtınalar yaşadığı bir dönemdir. Bu fırtınaları konu eden romanlar, gence, kendisine örnek oluşturacak (yani kendisini ilgilendiren), ama başkalarına ait (yani kendisine dokunmadığı için acıtmayan, kendisine dışardan bakmasını sağlayan) yaşamlar sunar. Bu yüzden de, gençlik romanı yazmak bir yazar için en çetin uğraşlardan biridir.

Zuhal Peksoy’un ‘Parfüm Reyonu‘ adlı kitabının da üzerinde ‘gençlik romanı’ ibaresi var. Candan ve Tuğba adlı iki kahramanımız genç. Üniversite sınavına hazırlanan lise son sınıf öğrencileri. Mekan Ankara ve saat sekiz, mağazalar kapanmak üzere. İki kız hediye almak üzere girdikleri mağazada kilitli kalıp geceyi orada geçiriyorlar.

Aslında, ‘kazık kadar’ iki kızın mağazada kapalı kalması, hiç kimsenin onları görmemesini inandırıcı bir kurguya oturtmak usta bir yazarlık ister. Yazar, romanın başından beri tuvalete gidemeyen Tuğba’nın mağazada bir aralık tuvalete gitmesini, asık suratlı tezgâhtarı ve kaybolan cüzdanı kullanarak çok inandırıcı bir kurguyla bu zorluğu aşmış. Gerisi, mağazada geçen bir gece. Konuşulanlar ve en önemlisi daha önce birbirleriyle ilgili önyargılara sahip olan iki kızın birbirinin gerçek yüzünü görmesi.

Buraları artık çok sık anımsadığımız Disney’in aile filmlerini ya da ‘Evde Tek Başına’ türü serüvenleri anımsatabilir. Ancak bu olumsuz değil, olumlu bur nokta. Çünkü bu örnekler çok izleyiciyi yakalamanın da iyi örnekleri. Ve iyi örneklere ihtiyacımız var.