Kapıdan Gelen Ses. Turan Yüksel, Res.: Ebru Öztaylan. Bu Yayınları, 2001. 48 sayfa.
Hierapolis (Pamukkale) kentinin tarihini, Marco Polo’nun ipeği Çin’den Avrupa’ya nasıl taşıdığını, Kral Oidipos’un öyküsünü çocuklara anlatmak istediğinizi veya çocuğun okuldan böyle bir ödev konusuyla geldiğini düşünün. İlk yapacağınız şey ya da çocuğa ilk önereceğiniz şey bir ansiklopediye bakmasıdır. Bu bilgilerin tümünü, hem de zahmetsizce bulabileceği bir kaynak olarak ansiklopediler insanda, ‘araştırma yapıyormuş’ hissini uyandırırlar.
Öğrencilerini araştırma yapmaya yöneltmek isteyen öğretmenler zaman zaman ancak ansiklopedilerden bakılarak yapılabilecek ödevler vermeye çalışırlar. Öğrenciler arasında zaten kitaba, kütüphaneye doğal (doğuştan?) bir ilgisi bulunan birkaç çocuk bu kütüphane serüveninden tam da beklendiği biçimde haz alsa da, büyük çoğunluğu için bu ödev hangi ansiklopedinin kaçıncı sayfasının hangi paragraflarının yazılacağı sorusunun pratik bir cevabıdır. Zaten kütüphaneci abla nerelerin deftere çekileceğini bildiğinden, çocuk birazcık parmak yorgunluğuyla ödevini tamamlar. Eh, bir yarım saatliğine de olsa çocuğun kütüphanenin havasını solumuş olması bile küçümsenecek bir şey sayılmaz. Ola ki bunların arasında gerçekten de rafları dolduran kitapların gizemli büyüsüne takılabilecek çocuklar olur.
Güzel ve hızlı okuduğumdan, öğretmen bir ansiklopediden “Hititler” bölümünü okumamı istemişti sınıfta. Nağmeli nağmeli okumaya kendimi kaptırmış giderken bir ara sınıfın gülmeye başladığını fark ettim. Okuyordum, Hititler bitmiş Hit’lerin iktidara geliş ayrıntılarına dalmıştım.
Ansiklopedilerin alfabetik kolaylığı iyi ki var, ama tabii araştırma yapmak bundan daha öte ve zahmetli süreçler de içerir. Bu zahmetin karşılığı da önce çocuğa zevk olarak, sonra da bize ve topluma ‘araştırmacı, sorgulayan, merak eden, akıl yürüten, okuyan…’ bireyler olarak gedi döner.
İşte bu ikinci kazanımı elde etmenin ilk adımı, çocuğun öğrenme sürecinden zevk alması, heyecan duymasıdır. Yoksa ansiklopedilerde hepsi var ve gerektiğinde oturur defterimize çekeriz. Eğitim tabii ki sancılı ve sıkıltılı bir süreçtir, ama öğrenmenin tadına vardıkça ve meyvaları toplandıkça bu sürecin bezdirici yanları azalır, merak güdüsü körüklenir.
Hepimiz okuldayken tarihi “masal gibi” matematiği “tiyatro” gibi anlatan öğretmenlerimizi hatırlarız. Amerikalı matematik öğretmenimiz yatayın ne olduğunu öğretmek için, üzerindeki gıcır takım elbiselerine aldırmadan, boylu boyunca yere yatıvermişti. Siz şimdi kolaysa matematiksel bir kavram olarak ‘yatay’ ne demektir, unutun.
İşte kitabının adını bile oyun oynayarak koyan muzip yazar Turan Yüksel’in “Kapıdan Gelen Ses” kitabında yapmak istediği de bu. Kitabının ilk baskısındaki adı “Bu Kitabın Adını Siz Koyun”du. Gelen mektupları değerlendirerek Bu Yayınları tarafından yapılan yeni baskısında kitaba yeni adını verdi. Turan Yüksel, özenli bir baskısıyla yapılmış olan bu küçük kitabında antik bir yörede bir tatil okulu sırasında bir kapının ardından gelen sesin sorduğu bilmeceleri yanıtlamaya çalışan çocukları anlatıyor.
Bu son derece güzel kurgu, çok daha karmaşık ve heyecanlı bir serüven romanının ipuçlarını veriyor aslında. Keşke…