Alt tarafı çocuklara yazıyorsun…

Çocuk yazarlarının hassas olduğu noktalardan biri, yazarlıklarının hafife alınma olasılığıdır. ‘Yani canım işte alt tarafı çocuklara yazıyorsun, o da iş mi?’ türünden bir bakış açısının iması bile onları sinirlendirmeye yeter. Buna karşılık çocuk edebiyatçılarının bulduğu güzel bir savunma, ki çocuk yazarı olmayan yazarlar bunu bazen iltifat olsun diye çocuk yazarlarına söylerler, ‘çocuklara yazmanın aslında daha zor’ olduğudur. Tabii, çocuklara yazmanın kendine özgü ayrıntıları vardır, ama çocuklara yazmanın daha zor bir yazma türü olduğunu ileri sürmek belli sınırlar için de anlamlı olsa da, sonuçta yazmak yazmaktır ve ‘Biz zor olanı yapıyoruz!’ diye havaya girmek ne kadar abesse, çocuklara yönelik bir yazma tarzının, olamayacağını söylemek de o kadar yersizdir. Bunca yıldır çocuklar için yazan yazarlara ve onların çocuk okurlar tarafından tüketilen kitaplarına baka baka ‘siz aslında yoksunuz!’ demek başka bir şeydir, bunların niteliklerini sorgulamak başka bir şeydir.

Çocuklara yönelik kitapların ve edebiyatın ve bununla ilgili arayışların varlığının en geçerli kanıtı bu konuda yapılan yayınlardır. Çocuk edebiyatı alanının asıl talihsizliği, çok kolay hafife alınabilir, ‘çocuksu’ bir konu olduğu izlenimini vermesidir. Oysa çocuklar için yapılan bir kitap, metinleriyle ve resimleriyle edebiyata ve güzel sanatlara dokunurken, tiplemesiyle, konusuyla, anafikriyle, dilinin yoğunluk düzeyiyle, ele aldığı öğelerle, eğitimden sosyolojiye ve pedagojiye kadar birçok alana dokunur. Bu nedenle de çocuk edebiyatı hakkında söz söyleyebilmek için artık ‘ bir iki çocuk büyütmüş olmak’ ya da ‘çocuklara bayılmak’ gibi niteliklerle yetinmeyip, o konuda bugüne kadar ne söylendiğini incelemek gerekir.

Doç. Dr. Sekine Karakaş tarafından hazırlanan ‘Türkiye Çocuk Kültürü Bibliyografyası (1928 – 2000) ‘ adlı çalışma yalnızca çocuk edebiyatı değil, çocuk kültürünün tümüne yönelik makale ve kitapların dökümünü veriyor. Bu dökümlerden yalnızca edebiyatla ilgili olanları sayınca şöyle bir durum ortaya çıktı: 1928 yılından 2000 yılına kadarki süre içinde çocuk edebiyatını konu alan tam 30 kitap yayımlanmış. Bu tabii ki her zaman dile getirdiğimiz gibi çok düşük bir sayı. Makale sayısına gelince, aynı süde içinde çocuk edebiyatına ilişkin tam 375 makale yazılmış. Örneğin, 30’lu yıllarda 2, 40’lı yıllarda 3, 50’li yıllarda 17, 60’lı yıllarda 31, 70’li yıllarda 71 makale yazılmış. 70’li yıllardaki bu tırmanışın sorumlusu 1979 Dünya Çocuk Yılı. Yalnızca o yıl çocuk edebiyatıyla ilgili tam 32 makale yayımlanmış. 80’li yıllarda artış sürmüş ve 127 makale yayımlanmış, ancak 90’lı yıllarda 67’ye düşmüş. Bu düşüşün nedeni araştırma gerektiriyor. 2000 yılında ise tam bir patlama var: 56 makale. Bunu açıklamak daha kolay çünkü yapılan bir iki sempozyumda sunulan bildiriler kitap olarak basılınca hepsi makale olarak listeye girmiş oldu.

Bu tür kaynaklar ilgilenen herkesin toplu bilgiye ulaşmasına yarasa da, daha çok araştırmacılara yönelik çalışmalardır. Çocuk edebiyatı alanında daha çok araştırma yapılması bu tür kaynakları çoğaltacak, bu tür kaynaklar da araştırmacılara getirdiği kolaylıkla yeni araştırmaları hızlandıracaktır, ki bu da araştırmacılarının sayısı her geçen gün artan bir disiplinin niteliğinin yükselmesiyle sonuçlanacaktır. Ama her şeyden önce böyle bir çalışmanın çok temel bir yararı var: Kendimizi fazla önemseyip her şeyin bizimle başladığı yanılgısına düşmemizi önlüyor. 1838 yılında Talat Ziya’nın ‘Çocuk ve Okuma’, Salah Çoruh’un da 1944’te ‘Çocuklar İçin Yapılan Yayınlar Ve Önemi’, 1957’de Ali Ertan’ın ‘Çocuk Kitapları Nasıl Yazılmalı?’ adlı bir makale yazdığını bilirseniz, bunları okumadan kendi (özgün sandığımız) görüşlerimizi ‘savurmamız’ pek kolay olmaz.