Alt tarafı çocuk kitabı…

Okulöncesi çocuklarına yönelik kitaplar deyince aklımıza hemen bazı klişeler gelir. Pedagog, psikolog ya da herhangi bir sanat edebiyat dalında uzmanlaşmamış biri; hatta çocuk sahibi bile olmayan, komşunun çocuğuyla yalnızca bir on dakika oynamış biri, okulöncesine yönelik çocuk kitaplarının nasıl olmaları gerektiği konusundaki görüşlerini sıralarken bu klişelerden yararlanır. Nedir bu klişeler? Yalnızca okulöncesi de değil, tüm çocuk kitapları alanı söz konusu olduğunda düşülen tipik yanlış düşünce kalıpları nelerdir?

a)Çocuk kitaplarında edebiyat olmaz… 

Çocuk kitaplarında amaç çocukları eğitmektir. Bunun için de vermek istediğimiz ders neyse onu vermek üzere kaleme sarılırız. Tabii bu durumda edebiyatçı olmamıza gerek olmadığına göre, herhangi birimiz oturup çocuklar için yazabiliriz. Yayınevi editörleri de çocuk kitapları dizilerindeki kitapları (ve yazarlarını) seçerken özenli olmak zorunda değildirler, çünkü ne de olsa “alt tarafı çocuk kitabı”dır basılacak olan.

Oysa, okuma zevki ve alışkanlığı çocuklukta edinilir. Sağlıklı düşünme sağlıklı okumaya paralel olarak gelişir. Sağlıklı okuma için de okuma eyleminin zevk verici olması gerekir. Tıpkı yemek yemek gibi. Berbat bir aşçıysanız çocuğunuza zeytinyağlı enginarı asla sevdiremezsiniz.

b)Çocuk kitapları resimli olmalıdır…

Kim demiş? Tabii, henüz okumayı bilmeyen bir çocuğun kitaptan kendi başına yararlanması için resimler çok yararlı, ama çocuğunuza her akşam hiç resimsiz, ama metni onun yaşına uygun bir kitaptan masallar öyküler okuyun bakalım, “Hani bunu resmi?” diye itiraz edecek mi. Amaç edebi bir zevk yaşatmaksa, öncelikli olarak metnin edebi olup olmadığı önemlidir. Resimler, çocuğun kendi başına kaldığında kitaptaki öyküyü hatırlayarak yeniden kendince `okuması’ için gerekir. Ama edebiyat tadı olmayan bir metni istediğiniz biçimde resimleyin, çocuktaki kalıcılığı sınırlı olacaktır. Piyasadaki cicili bicili renkli resimli birçok kitabın metnini şöyle bir inceleyin. Türkçe yoksunluğunun resimlerle nasıl da gizlenmeye çalışıldığını hemen göreceksiniz.

c)Birinci hamur kağıda basılan kitaplar kalitelidir…

Şimdi yayın hayatında “birinci hamur görgüsüzlüğü” adını verebileceğimiz bir dönem yaşıyoruz. Berbat bir metin, bozuk bir Türkçe ve piyasa işi resimlerle, ama birinci hamur kağıda basılmış. Anne baba veya öğretmen kitapçıda durup okumaya zaman ayıramıyor her zaman. Kitap “kaliteli görünüyor” çünkü. İsterseniz gümüş sofra takımlarıyla servis yapın, aşçı berbatsa mideniz bozulur. Çocuk kitabı da bir edebiyat ürünüdür. Dili, ifadesi bozuksa isterseniz saten üzerine basın. (Zerdüz palan ursan…) Birinci hamur kağıt ya da kuşe saman kağıda göre kaliteli kategorisinde yer alıyor. Daha pürüzsüz olduğu için baskı daha net oluyor, beyaz olduğu için renkler daha parlak çıkıyor. Bu yüzden de renkli resimli kitapların bu kağıda basılması tercih edilmeli. (Ama kuşe değil, kuşe çok parlak olduğundan, gözü rahatsız edici.) Ama, üçüncü hamur kağıt da pekâlâ birçok kitapta kullanılabilir. Hatta yazıyla kağıdın rengi arasında kontrast azalacağından okurken gözü daha az yorar.

d)Pedagoglar (veya öğretmenler) iyi çocuk kitabı yazar…

Pedagogluk veya öğretmenlik çocuklarla ilgili daha çok verinin elde edilebileceği mesleklerdir. Ama bu verileri elde etmiş olmak insanı ille de yazar yapmaz. (Nasıl çocuklara yazmak için ille de pedagog ya da öğretmen olmak gerekmiyorsa.) Kim için yazarsanız yazın, yazdığınız edebiyat olacaksa, bu biraz da yetenek işidir. Eğitim kitapları için yazarının akademik ünvanları anlamlı olabilir, ama bir öykü kitabının yazarının pedagoji eğitimi almış olması ya da emekli öğretmen olması o kitabın edebi kalitesi hakkında hiçbir ipucu vermez.

e)Çocuk kitapları suya sabuna dokunmaz…

Edebiyat her şeye dokunur. Başka bir deyişle, yazara dokunan her şey kural olarak o yazarın edebiyatına dokunur. Kim için yazarsa yazsın. Ama çocukların yazdıklarını okumasını istiyorsa, hayatın çocuğun hayatına yansıyan ayrıntılarına girmek zorundadır. Yetişkinlerin hayatlarındaki iniş çıkışlar, işsizlik, kaza, evlilik ya da boşanma, kavga vb., çocukları da etkiler, ama bizleri etkilediğinden farklı etkiler. İşte hayatın genelini bu etkileri konu alarak işleyebilir yazar. Bu açıdan bakıldığında da konular sonsuza yakın zenginliktedir. Yani yalnızca okulun önünde simit satan ve okumak isteyip de okuyamayan çocuklarla yetinmek zorunda değil bir yazar.

f)Ödül almış kitaplar iyidir…

Keşke böyle bir yargıyı doğru kılacak kurumlaşmalar geliştirilmiş olsaydı. Henüz çocuk kitapları alanında saygın bir ödüllendirme yerleştirilemedi. Bu yüzden de gerek yurt içi, gerekse yurt dışı birçok ödül hâlâ kişisel ilişkilerin ürünü olarak kotarılıyor. Bir bakıyorsunuz gazetede “Filanca çocuk kitabının yazarı ya da çizeri filanca ülkede ödül aldı.” Ne yarışmanın adını duymuşsunuz, ne de kendiyle ilgili haberi gazetelere veren sanatçıdan başka birinin Türkiye’den aynı yarışmaya katıldığını. İşte bütün bunların önüne geçecek kurumlaşmalar yerli yerine oturduğunda belki ödüller de saygınlık kazanacak. Bu noktaya gelene değin yapılması gereken şey kitabı ve çocuğu özel olarak ele almak. Yani aldığı ödülü pek umursamaksızın kitabı inceleyerek ve kendi beğeninizin süzgecinden geçirerek çocuğa sunmak.

Özetle, bu tür kalıpların sayısı çoğaltılabilir. (Örneğin, çizgi-romanlar zararlıdır, televizyon kötüdür vb. Ve bunların tümü de tartışılabilir, ama özellikle okulöncesine yönelik yayıncılıkta eğitimin fazlaca ön plana çıkması birkaç sonuca yol açtı. Bunlardan biri, edebiyatçıların bu alanı terk ederek yerlerini pedagog ve eğitimcilere bırakması. Bunun faturasını ilerde daha da az okuyan çocuklarla hep birlikte ödeyeceğiz. İkinci sonuç, eğitim kitapları, ünite dergileri vb dolayısıyla kıyıcı bir yuvaları ele geçirme kapışmasının başlaması. Bunun faturası da çocuk yayınları alanının tümden kirlenmesi olarak kesilecek. 

Eğitim ticareti ile edebiyat/kültür yayıncılığı birbirinden farklı alanlardır. Birincinin ürünleri de, o ürünleri oluşturmada ve okura sunmadaki yöntem ve ilişki tarzları da ikincilerden farklıdır. Birbirine karıştırılmamalı.

Fatih Erdoğan

20-21 Şubat 1997

TÖMER, konuşma metni