Alacakaranlık Kuşları. Gülten Dayıoğlu, Altın Kitapları Yayınevi, 2003. 317 sayfa.
“Hızla yaygınlaşan kimyasal silah kullanımıyla, yaşlı, bebek, çocuk, yetişkin, kadın, erkek ayrımı olmadan, dünya nüfusunun büyük bölümünün, yok edileceğine inanıyorlardı. Onlara göre bu tür silahları etkisiz kılan bir buluş gerçekleştirilirse…”
Amaç bu. Bir bilim yarışması düzenleniyor. Hakkari Araştırma Merkezi’ndeki genç bilimciler de aday. Ancak Beşoluk yöresine gümüş renkli insan yüzlü kuşların inişiyle bu ekip tüm dünyayı içeren bir araştırmaya girişiyorlar. Amaç, ‘Akilopanta’ adı verilen ve nesli tükenmiş kabul edilen bu kuşları araştırmak ve bu kuşların sahip olduğu ileri sürülen ‘gizilgüç’ü keşfedip insanlık yararına kullanmak.
2000 yılı Andersen adayımız Gülten Dayıoğlu’nun 62 kitabını sıraladığınızda ilk gözünüze çarpan, yazarın kitaplarının okurdaki beklenti değişimini kollayarak yazıyor oluşudur. İlkgençlik romanlarından (Yeşil Kiraz, Sekizinci Renk), bilimkurguya (Gökyüzündeki Mor Bulutlar, Mo’nun Gizemi, Ganga) ve son olarark yine beklentilere uygun bir adlandırmayla ‘fantastik’ türüne soktuğu bu son romanına kadar çabası aynıdır. Bu nedenle de, üretken ve yaptığı işe saygılı bir yazar olarak bu çabasının karşılığını çok okunarak alıyor olması şaşırtıcı değildir. Yoksa, Dayıoğlu’nun İlkgençlik kitaplarındaki ‘gençlik’, yine genç okurlara yazan İpek Ongun’un kitaplarındaki gençlik gibi, biraz daha köy kökenlisi olsada, ‘kurmaca’ bir gençliktir. Bu kitaplardaki ‘gençlik’ nasıl ‘gençlik gibi’ ise, bilimkurgu kitaplarındaki ‘bilim’ de ‘bilim gibi’dir. Klonlama, gen teknolojisi, atomun parçalanması vb konular günlük gazetelerdeki popüler ünlük kıyafetleriyle karşımızda dolaşıp dururlar. Son yıllarda bütün dünyada yaygınlık kazanan ve bizde de çevirileriyle bol bol ilgi gören fantastik türün özelliklerini dikkate alınca, ‘Alacakaranlık Kuşları’ adlı bu roman da aslında ‘fantastik’ değil, ‘fantastik gibi’. Üstelik genel çizgileriyle, öncekilerden, örneğin ‘Gökyüzündeki Mor Bulutlar’dan çok farklı sayılmaz. Yani, öncekiler gibi hafif ve sürükleyici, öncekiler gibi ‘evrensel olana bizden katkılar’ başlığı altına alınabilecek okşayıcı (ve yüreklendirici) ‘Türk bilimcilerin başarısı’ gibi bölümler. Öncekiler gibi, coğrafya, tarih, antropoloji gibi alanlarda bilgi içeriği yüzeysel ama zengin ve kendini hızla okutan bir kitap. Bu yanıyla Gülten Dayıoğlu henüz rakipsiz. Üç yüz sayfayı merak duygusunu körükleyerek sıkmadan okutabilme konusundaki yazarlık becerisi ve özellikle bu romanında bolca yararlandığı turistik bilgileri kitabı zenginleştiriyor.
Bilge kişilerin çokluğu
Akilopantaları ararken Arabistan, Tunus, Madagaskar, Güney Afrika, Zimbabve, Borneo, Japonya, Kanada, Semerkand, Nevada, Peru, Meksika’yı (aradaki Semerkand gezisinin sıralamasında sanki bir sorun var. Hem programda yok, hem coğrafi olarak bir sıçrama olmuş, hem de Kanada’dan sonra trenle Taşkent’e nasıl geldikleri anlaşılmıyor) gezdikten sonra son olarak Türkiye’de Süphan Dağı’nda bu kuşların yuvalarına ve kendilerine rastlıyorlar. Bütün bu yolculuklar boyunca kahramanlarımız o yerlerin coğrafi, tarihi ve kültürel özellikleriyle ilgili birçok şey öğreniyor.
Her şeyi bilen ‘bilge kişiler’in çokluğu, mistisizme yatkınlığımız nedeniyle biraz rahatsız edici. Aslında bu tür bilgi muğlaklık ve inanç ile bilim arasındaki tercih kararsızlığı yazarı da rahatsız ediyor olmalı ki, yönelebilecek eleştirilere karşı, kahramanlarına şunları söyleterek önlemini alıyor:
“Bilimsel bir buluş uğruna atıldığımız bu serüven, bilimden kopup gerçeküstü görüşlerle kuşatılmamıza neden oldu.”
“Araştırma sürecinde karşılaştığımız gerçeküstü olaylarla biraz kafamız karıştı. Ama bilimi hiçbir zaman gözardı etmedik.”
Ama şu, bana göre çok açık olmayan satırlar, bu konunun en azından bu roman içinde çözümlenmemiş olarak kaldığını gösteriyor: “Musa Peygamber, asasıyla Kızıldeniz’i yarıp yol açarak, kavmini Firavun’dan kurtarmış. Bu insanüstü ve doğaüstü olayı, din kitapları yazdığına göre, herhalde Akilopantalarla ilgili olayda da benzer bir durumla karşı karşıyayız. Hal böyleyken, karşımıza çıkan insanüstü, doğaüstü olayları, tüm insanların yaşam hakkı adına açılmış olan Uluslararası Bilim Yarışması’nın hatırı için kabullenmeye hazırım.”